- Yazar: Melih Can ÖZEN
- Kategori: Hikaye
- Bu yazı Okuryazar’a 2 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 49

Zeynep - Bir Polisiye Hikâyesi (Kısa Roman)
EPIDSODE 1
YER: YILDIZTEPE POLİS KARAKOLU.
- Selamun aleyküm memur bey.
- Aleyküm selam, buyrun.
- Biz teslim olmaya geldik komserim.
- Tamam şöyle geçin, bir üst araması yapılsın, kayıt tutulsun; sonra işleminizi yapalım.
- Tamamdır komserim.
- Ha bu arada ne yaptınız da teslim oluyorsunuz?
- Cinayet işledik komserim.
- Anladım, bir kimliklerinizi alayım mı?
- Tabii, buyrun.
- HAYAL A., CENGİZ A. ve …….
- Evet komserim.
- Tamam geçin bakalım şöyle…
EPIDSODE 2
YER: Eskişehir Adliye Sarayı…
Hakim: Sanıklar Hayal A., Cengiz A. ve …………
Mahkememizce yürütülen yargılama sürecinde toplanan deliller, tanık beyanları, olay yeri, inceleme raporları, adli tıp raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiştir. Sanıkların, …..’yı planlayarak ve kasten öldürdükleri……..
….
….
….
….
Türk Ceza Kanunu’nun 82. Maddesi uyarınca her birinizin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına…..
….
….
….
Dava sona ermiştir.
EPIDSODE 3
YER: Eskişehir, Taziye Evi.
…Evin içerisine Kur’an okuyan hocanın sesi dağılıyor. Bir yandan evdeki kadınların ağlaşmaları, bir yandan kalabalığın uğultusu yayılıyor evin içerisine.
Murteza eniştesinin yanında oturuyor ve sadece boş boş etrafa bakıyordu. Dün başlarına gelen olayı anlamlandıramıyordu hatta henüz kabüllenememişti. Etrafına bakındı Zeynep’i aradı gözleri. Sadece kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla bir şeyler konuştu kendiyle:
- Bacım nerede acaba? Bu insanlar ne zaman gidecekler, hem niye toplandılar ki zaten?
O sıra da içinde bulundukları odanın kapısından Hilmi’in yarım yüz ile kendisine baktığını fark etti. Hilmi bir kafa işareti ile Murteza’i çağırdı. Murteza ellerini dizlerine koydu ama ayaklarına söz geçiremiyordu. Birkaç başarısız denemeden sonra ayağa kalktı. Ardından eniştesine baktı ve hayalet gibi çıktı odadan. Hilmi, Murteza’in koluna girerek onu önce evden sonra apartmandan dışarıya çıkardı. Hilmi ağlamıştı ve gözleri kıpkırmızıydı. Murteza bu duruma bir anlam veremeyerek sordu:
- Halamoğlu kötü bir şey mi oldu, sen niye ağladın?
- Dayımoğlu, Zeynep’i öldürdüler ya…
Murteza kanın beynine sıçaraması ile birden hatırladı yaşananları. Bir an başı döner gibi oldu, tam düşmek üzereyken Hilmi, Murteza’in kolundan tuttu:
- İyi misin dayımoğlu?
- İyiyim sanırım, başım döndü geçer şimdi.
- Gel otur şöyle.
- Sen bırak şimdi başımın dönmesini niye çağırdın beni?
- Hayal ile Cengiz’in yerini bulduk.
- Onlar kimdi lan?
Soruyu sorar sormaz aniden hatırladı bu isimlerin yaşadıkları bu acının sorumluları olduklarını. Birden ayağa fırlayarak:
- Senin Allah’ına kurban olurum, neredelermiş?
- Çukurhisar.
- Tam adres olarak biliyor muyuz yerlerini peki?
- Evet.
- Tamam o zaman gidelim neyi bekliyoruz?
- Suat arabayı almaya gitti.
- Araba nerede?
- Hah geliyor işte…
Murteza eliyle Suat’e hızlı ol işareti yaptılar ve Hilmi ile şimşek gibi bir hızla bindiler arabaya. Hilmi belindeki yedek tabancayı çıkarıp Murteza’e uzattı. Murteza hiç tereddüt etmeden ve her hangi bir soru sormadan tabancayı alıp beline taktı. Birkaç saniye sonra yaptığı şeyin tuhaflığını fark etti ama bu tuhaflığını kendisine bile hissettirmemeye karar verdi. Bir süre sonra elini yanlışlıkla silaha çarptığında içerisinde biriken ve bir çıkış kapısı arayan öfkenin farkına vardı ama bu öfke ile aralarında gizli, yıpranmış ama buna rağmen çok sağlam görünen bir bağ vardı. Murteza bu bağa sımsıkı sarıldı:
- Hilmi.
- Efendim Murteza.
- Onları bulunca ne yapacağız?
- Bilmiyorum dayımoğlu bilmiyorum. O kadar çok şey geliyor ki aklıma hangisini yapmak istiyorum, bilmiyorum.
- Benim de gardaşım, benim de…
EPIDSODE 4
YER: Çukurhisar.
- Selam aleyküm dayı, Davut Market’i arıyoruz biz ama?
- Aleyküm selam yeğenim, bak ileride solda camii var Hicret Camii onu geç üç yüz metre ileri de solda, hemen çorapçıyı geçince.
- Sağ ol dayı.
- Rica ederim yiğenim.
- Hilmi, marketi ne yapacağız?
- Marketin sahibi benim arkadaşım o biliyor Cengiz ile karısının yerini.
- Anladım gardaşım.
Hilmi’nin gözleri kıpkırmızı kesildi bir anda, aklına kardeşi gelmişti. Hele bir elime geçireyim param parça edeceğim ulan sizi diye geçirdi içinden. Marketin önüne vardıklarında Davut, Hilmi’nin arabanın penceresinden uzattığı kafasını fark etti, dükkanın kapısını hızla çekti ve arabaya atladı:
- Hoş geldiniz.
Murteza aniden yüzünü Davut’a döndü, yüzünde hem yorgunluk hem öfke aynı anda varlığını sürdürüyordu. Bir den yakasına yapıştı Davut’un kendisine hâkim olamayarak:
- Sen bizimle d*şş*k mı geçiyorsun lan!? Ne hoş gelmesi! Adam öldürmeye geldik ulan biz buraya!
Hilmi aniden arkasına döndü ve Murteza’yı sakinleştirmeye çalıştı:
- Gardaşım sakin ol, lâfın gelişi söyledi adam da.
- S*kerim ulan lâfını, sözünü. Lâfın gelişiymiş, doğru yoldan gelmiyorsa gelmeyecek ulan s*ktiğimin lâfı.
- Tamam Murteza özür dilerim haklısın, haklısın. Benimkisi ağız alışkanlığı.
Murteza, Davut’un yakasını bıraktı, ellerini sanki hiç gücü kalmamış gibi kucağına bıraktı. İçinden “ağzını sikeyim” diye geçirdi. O anki siniri Murteza’da geçici bilinç körlüğüne yol açmıştı. Suat’ın omzuna hafifçe vurarak:
- Sen de biraz gaza bas ulan, senin karının katillerini öldürmeye geldik ulan buraya!
Suat aniden firene bastı, arabadan hışımla indi açık olan pencereden tek hamlede dışarıya çıkardı Murteza’yı, konuşmasına her es verdiğinde Murteza’ya bir yumruk patlatarak:
- Bana bak ulan! Sinirlisin diye…üzgünsün diye…benden büyüksün diye… sesimi çıkarmıyorum. Senin için yanıyorda benim için yanmıyor mu ulan! Kendine gel ulan, ölen benim karımsa seninde bacın! Kendine gel yoksa sikerim belanı!
Suat arabanın kapısını açtı, Murteza’yı koltuğa oturttu, tekrar arabaya bindi ve sürmeye devam etti. Bir süre sonra dikiz aynasından Murteza’ya bakarak:
- İyi misin lan s*k kafalı?
- (Hilmi araya girerek) iyi misin mi? Ulan d*ly*r*k az önce sen değil miydin adama yumruk üstüne yumruk atan şimdi vicdanın mı sızladı?
- O başka bu başka, her ne olursa olsun kardeşiz biz. Kavga da ederiz, savaşırız da, sarılırız da…
- (Murteza, Hilmi’nin omzuna elini koydu) kardeşiz biz olur böyle Suat haklı. (Yüzünü Davut’a dönerek) kardeş sende hakkını helal et aklımız başımızda değil, ne yaptığımızı bilmiyoruz.
- Helal olsun ağabey, problem yok anlıyorum ben sizi. Bu arada Suat ileride park var, parka varmadan sola yol giriyor oradan döneceksin kardeş.
- (Eliyle ilerideki arabayı işaret ederek) şu arabanın önünden mi?
- Aynen biladerim. Dön sonra dümdüz ilerleyeceğiz yaklaşık sekiz yüz metre kadar yolun bittiği yerden sağa gireceğiz toprak yola.
- Tamamdır kardeş. Yaklaştıkça tarif et olur mu?
Murteza, ağzının kenarında sızan kanları sildi. Sonra, Davut’a ne kadar kaldığını sordu:
- Az kaldı Muteza biladerim.
- Davut, buradan mı döneceğiz sağa?
- Aynen Suat biladerim. İleride tabela var solu gösteren “Satılmışoğlu” yazan oradan da sola döneceğiz.
- Davut.
- Efendim Suat biladerim?
- Sen bizimle daşşak mı geçiyorsun harbiden?
- Niye ki biladerim?
- Bu ne lan dön dön bitmiyor, labirent gibi s*kt*ğimin yeri.
- Yavaş ulan labirent gibi de olsa baba memleketimizdir, küfrettirmeyiz.
- Kusura bakma Davut.
- Ya siz ne konuşuyorsun lan iki saattir, Davut adam gibi tarif et lan sende şu yolu bilader.
Birkaç dakika sonra yeşil renkli sundurmadan bozma kapısı olan bir meyve bahçesinin önünde durdular. Arabadan indiler ve Davut aradıkları kişilerin bu bahçede saklandığını, bahçesinin sahibi Sabri Bey’in kendilerinin geleceğinden haberdar olduğunu söyledi. Murteza kapıya doğru yönelmişti ki Hilmi kolundan tuttu ve durdurdu:
- Böyle giremeyiz direk. Davut sen çal kapıyı biz arabanın arkasında saklanalım kapıyı Cengiz falan açmaya gelirse bizi görüp kaçmasın.
- Eyvallah.
Davut kapıyı çaldı, kapıyı açmaya Sabri geldi:
- Sabri abi, selam aleyküm.
- Aleyküm selam Davut, hoş geldin gel.
Davut kafası ve gözleri ile arabadan tarafı işaret etti. Sabri arabadan tarafa bakınca gelenlerin kim olduğunu anladı. Eliyle yanlarına çağırdı onları ve aradıkları kişilerin evin sol tarafındaki naylon seranın içinde olduklarını söyledi. Hilmi, Murteza ve Suat silahlarını çekerek naylon seraya doğru ilerlediler. Hilmi seranın sürmeli kapısını yavaşça açtı ve Cengiz’in içeride olduğunu gördü ve gözleri yuvalarına sığamayacak kadar büyümüş bir şekilde içeriye fırladı ve silahını Cengiz’e doğrulttu. Hayal onların geldiğini görmüş kapının arkasına saklanmıştı. Hilmi girer girmez arkasından yaklaşıp elindeki sopa ile kafasına vurmaya yeltendi ama Mürteza ondan önce davranarak onu ayağından vurdu:
- Amına koyduğumun karısı!
Karısının vurulduğunu görünce Cengiz Hilmi’ye doğru atıldı. Suat, Cengiz’in bu atağını fark edince onu ayağından vurdu:
- Hayırdır lan p*ç herif, çok mu canın yandı lan karın vurulunca! Davut! Al bu p**tu.
- Davut, bunu bagaja at, karısını da arka koltuğa.
- Eyvallah Murteza biladerim. Kalk lan kalk! D*ly*r*k!
EPIDSODE 5
YER: ESPARK’IN ÇATISI
- Hilmi.
- Efendim Murteza.
- Bu yavşağın kardeşine kim haber verecek?
- Ben şimdi arayacağım haber verecek olan kişiyi.
- Eyvallah halamoğlu.
Hilmi telefonda konuştuğu kişiye Espark’ın çatısında olduklarını, Cengiz ve Hayal’in ellerinde olduklarını ve Cengiz’in kardeşine haber verebileceklerini söyledi. O sırada Suat’ın telefonu çaldı:
- Efendim abla.
- Neredesiniz gülüm vardınız mı Espark’a?
- Vardık abla yukarıdayız. Anladım, diğer misafirimizde bizim yanımızda geliyoruz yukarıya. Tamamdır abla. Davut!
- Efendim Suat biladerim.
- Kapıyı açsana ablam geliyor.
- Eyvallah biladerim.
Murteza Cengiz’e doğru yürüdü, çömeldi ve çenesinden tutarak Cengiz’in yüzüne baktı:
- Cengiz canın çok acıyor mu?
- Acıyor.
Birden çok sinirlenerek vurmaya başladı Cengiz’e ve bir yandan da küfürler savurmaya başladı. Gözü dönmüş gibiydi:
- Ulan *mına k*yduğumun oğlu senin canını s*kerim! Canı acıyormuş! Hayvan herif! Bu daha hiçbir şey oğlum! Akraba olacağız seninle oğlum sen dur daha!
Hilmi araya girip Cengiz’i, Murteza’nın elinden kurtardı. Murteza’ya sakin olmasını söyledi. Az sonra kapı çaldı. Nurdan, Süeda ve Aysu’ydu gelen. Aysu anne ve babasının bu hâlini görünce onlara doğru koşmak istedi ama Nurdan kolundan tutup onu engelledi. Hilmi, Süeda’ya, Cengiz ve Hayal’in yaralarına bakmasını söyledi. Nurdan, Aysu’nun kolunu sımsıkı tutuyordu ve hiç zorlanmıyordu. Süeda Cengin ve Hayal’in yaralarına pansuman yaptıktan sonra Hilmi’nin yanına doğru geldi ve bir şeyler söyledi:
- Hilmi abi ben işimi hallettim.
- Sağ ol abicim.
- (Murteza araya girerek) bu şerefsizler ölmezler değil mi?
- Maalesef abi domuz gibi ikisi de.
- (Bu kez Suat girdi lafa) birazdan hiç kanları akmadan ölecekler ama.
Birden herkes Suat’a doğru döndü ve dikkatle Suat’ın gözlerine bakmaya başladılar. Suat ablasına baktı bir an ve gözleriyle bir komut verdi. Nurdan, Aysu’nun dizine vurdu ve diz çökmesini sağladı ve herkesin bakışları arasında belinden çıkardığı silahı Aysu’nun kafasına dayadı. Cihan ve Hayal bir yandan bağırmaya bir yandan da sakat ayaklarının üzerine basmaya çalışarak ayağa kalkmaya çalıştılar. Murteza ikisinin de ayağa kalkmalarını engellemek amacıyla elbiselerinin ense kısımlarından tuttular. Hilmi, Nurdan’a doğru bir iki adım attı ama onun ciddiyetini fark edip durdu:
- Nurdan abla saçmalama, indir şu silahı!
- Neden Hilmi, ölen senin kardeşin değil miydi, bunlar k*hpece vurmadılar mı Zeynep’i sırtından?
- Ya abla sende onlar gibi mi olacaksın?
- Hayır ben gözlerinin içine baka baka öldüreceğim onları.
- Abla yapma! Yapma! Hayır!
Nurdan, Aysu’dan birkaç adım geriye doğru uzaklaştı ve sırtına üç el ateş etti. Cengiz ve Hayal’in çığlıkları Eskişehir’i inletti ama onları duyan hiç kimse olmadı...
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Bu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Hasret AKSOY- 6 saat önce
Teşekkür ediyorum. Olması Gerekenlerin Olmaması
Neslihan- 12 saat önce
"...kimsenin fazlasını beklemediği, herkesin kendi... Olması Gerekenlerin Olmaması
Mehmet Ali Zengin- 1 hafta önce
Saygılarımla Müezzin Hulusi