Okuryazar / Yazılar / 'Zeynep' 9,10 ve 11. Bölüm (3. Kısım) yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Melih Can ÖZEN
  • Kategori: Hikaye
  • Bu yazı Okuryazar’a 15 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 14
0 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
'Zeynep' 9,10 ve 11. Bölüm (3. Kısım)

'Zeynep' 9,10 ve 11. Bölüm (3. Kısım)

9, 10 ve 11. Bölüm Karakterleri ZEYNEP – Öldürüldü, 30 yaşındaydı. HİLMİ – Zeynep’in abisi. 32 yaşında. 1.90 boyunda. MURTEZA – Zeynep’in en büyük dayısının oğlu. ÖNDER – Zeynep’in en küçük dayısı. Murteza’nın amcası. MUALLA - Önder’in karısı. Murteza, Hilmi ve Zeynep’in yengesi. SUAT – Zeynep’in kocası. FERİDE – Zeynep’in iş yerinden en yakın arkadaşı. ŞİMAL – Feride’nin kız kardeşi. HAYAL, CENGİZ ve XXXX– Katiller AKİL: Hayrullah’ın kuzeninin oğlu. SÜEDA: Akil’in karısı ve doktor. CANSEL: Cengiz’in erkek kardeşi. NURDAN: Suat’ın ablası. AYŞEN: Süeda’nın iş arkadaşı, doktor. ORKUN: Ayşen’in kardeşi. (Avukat 2) ADEM – Orkun’un polis arkadaşı. EPIDSODE 9 (19 Ağustos) YER: ÖNDER’İN (ZEYNEP’İN DAYISI) EVİ Herkes, Önder’in evindeydi ama henüz Murteza gelmemişti. Az sonra o da gelmiş kapıyı amcası Önder açmıştı: - Selam aleyküm emmi. - Aleyküm selam tosunum hoş geldin. Nerede kaldın yahu? - Birazcık uzadı işim emmi ondan geç kaldım. - İyi bakalım. - Orkun ile Ayşen’de geldi mi? - Geldiler geldiler. - İyi bakalım. Birlikte salona geçtiler, Murteza odadakileri selamladıktan sonra Orkun ve Ayşen’e ile kısa bir süre sohbet etti: - Ayşen nasılsın abicim? - Sağ olasın abi iyiyim sen nasılsın? - Sağ ol abicim ben de iyiyim. - E nasıl gidiyor işler? - Vallahi derman diliyoruz Cenab-ı Hak’tan. Bizim iş umut işi biliyorsun. - Haklısın abicim. - Hem ne demişler insan ne kadar umut sahibiyse o kadar gençtir. - Eyvallah. - Orkun sen ne yaptın abicim? - Senden sonra pek bir şey yapmadın abi açıkçası. Yattım uyudum. - İyi bakalım. Az sonra içeriden Mualla’nın sesi duyuldu: - Sofra hazır, hadi gelin. - (Önder) Tamam canım geliyoruz. Hadi Zey… Dalgınlıkla da olsa Zeynep’e seslenmiş ve duygulanmıştı Önder. Sesi titremeye başlamıştı elinde olmayarak, boğazını temizledi: - Hadi Hilmi, Murteza… Sonra herkesten önce odadan çıkıp masada baş köşeye oturdu ve içeridekilere bir kere daha seslendi. Sonra herkes yerini aldı yavaş yavaş. Yemek yendikten sonra çaylar içildi. Hanımları evde bırakıp Önder’i de yanlarına alarak Suat’ın deposuna geldiler: - (Önder) Yeğenim, niye getirdiniz beni buraya? - (Hilmi) Dayı, Zeynep’in katilleri burada. - Ne! Neredeler? - İçeride. Murteza’nın kolundan tutarak: - Beni onlara götür, hiçbiriniz gelmeyecek içeriye tamam mı? Kimseden ses çıkmayınca son gücüyle bağırarak: - Tamam mı dedim lan!!! - (Hilmi) Tamam dayı. - Suat! - Efendim dayı. - Bu depodan dışarıya ses çıkar mı? - Çıkmaz dayı. - İyi. (Gözü tezgâhın üzerindeki çekice ilişti) şu çekici uzat bana. - (Hilmi) Çekici mi, ne yapacaksın onu dayı? - Uzat ulan!!! - Tamam dayı al, bağırma. - Kusura bakma. - Yok dayı önemli değil. Murteza’yı kafesin kapısında bırakarak tek başına içeri girmeye yeltendi, son anda Murteza kolundan tuttu: - Emmi öldürmeyesin ha. Önder hiçbir şey söylemeden öfkeyle gözlerinin içinde baktı Murteza’nın ve bunun üzerine Murteza amcasının kolunu bırakıp kenara çekildi. Önder içeriye girdi, Cengiz ile göz göze geldi ve hiç tereddüt etmeden yakasından tutup kenara çekti Cengiz’i: - Gel buraya! Kalk lan! Bir yandan yumrukluyor, bir yandan bağırıyordu Önder: - Ulan O….. çocuğu! Nasıl kıydın lan benim yeğenime!? (Yumruk) Nasıl kıydın lan!? (Yumruk) O….. çocuğu! (Yumruk) O….. çocuğu (yumruk)…. - Ben öldürmedim senin yeğenini karım öldürdü. - Ulan o…… çocuğu şimdi de karını mı satıyorsun lan! A…. k….. çocuğu! Ben kadına el kaldırmam o yüzden bedelini sen ödeyeceksin! Bakışlarını Hayal’e dikti, öfkeli gözlerle bir süre izledikten sonra simsiyah bir ses tonuyla: - Hangi elinle vurdun lan yeğenimi? Hayal sol elini havaya kaldırdı. Önder, Cengiz’in sol elini tuttu: - Getir lan elini! Getir lan! Bileğinden tutup yere sabitledikten sonra çekiç ile eline vurmaya başladı Cengiz’in. On beşinci kez vurduğunda elindeki kemikler tuz buz olmuştu. Kendini tutamayarak bir tane de sol yanağına vurdu ve Cengiz’i bayılttı. Üzeri kan olmuş şekilde kafesten çıktı. Murteza onun bu hâlini görünce Cengiz’i öldürdüğünü düşündü: - H*ss*ktir! Emmi ne yaptın!? - Bir şey yapmadım tosunum elini aldım ondan. - Kimden? - Cengiz’den. Hışımla kafese girdi ve Cengiz’i yerde baygın yatarken buldu. Elindeki tüm kemikler parçalanmıştı. Hızla dışarı fırladı kafesten: - Yahu emmi ne yapıyorsun ya!? Ya ölseydi? Önder aniden yüzünü döndü yeğenine ve oldukça öfkeli bir bakışla yüzüne baktı, boğazına yapışıp Murteza’yı duvara yasladı: - Ölürse ölsün lan! Benim yeğenim ölmüş, yeğenim ölmüş benim! Senin bacın ölmüş! Gebersin gitsin o….. çocuğu! Murteza’nın gözleri kararmaya başlamıştı ki Suat gelip onu Önder’in elinden kurtardı. Peşinden Hilmi’de gelmişti. Murteza yarı baygın halde yere yığılmıştı. Hilmi dayısının şokta olduğunu fark etti ve kendisine gelmesi için bir tokat attı dayısına. Önder, kendine geldi ve Murteza’nın yanına çöktü: - Tosunum iyi misin? - (Murteza elini amcasının elinin üzerine koyarak) iyiyim emmi iyiyim. Sıkıntı yok. - Kusura bakma yeğenim. Nefes almakta biraz zorlandığı için fısıltı ve hırıltı tonlarında bir sesle yineledi Murteza: - Sıkıntı yok emmi iyiyim ben. - İyi bakalım tossunum… hakkını helal et… - Helal olsun emmi… ********* ERTESİ SABAH (20 Ağustos) - (Murteza) Suat! Neredesin!? - Kafesten tarafa gel Murteza. - Ne yapıyorsun lan orada? - Gel sen gel. Murteza, Cengiz ve karısının bulunduğu kafese doğru ilerledi, kapıyı açtı ve içeri girdi. Girer girmez kafasına yediği darbe ile yere yığıldı. Gözünü açtığında Suat’ın evinde, odasındaydı. Birden doğruldu yatakta: - Suat! Suat! - Geldin mi kendine? - Geldim geldim de…. Ne oldu bana? - Bayıldın. - Kim bayılttı seni? - Beni kim bayılttıysa o muhtemelen. - Nasıl yani? - Biz sadece Cansel’in kaçmasına izin verecektik ya? - Eee… - Hepsi kaçtı… - H*ss*kt*r… - Yaa h*ss*kt*r tabii ama olsun daha iyi oldu böyle. - Nasıl iyi oldu? - Nasılını başkası anlatacak sana, hazırlan gidiyoruz. - Kim? - Gidince görürsün. - İyi de nereye gidiyoruz oğlum? - Araba Müzesine… - Tövbe estağfurullahhh! Yahu arkadaş bu kadar işin gücün arasında ne işimiz var müzede bizim yahu! - Bağırma lan! Gidince göreceksin işte… hadi hazırlan… - Peki… siz bir iş çeviriyorsunuz ama… hadi hayırlısı… ******** YER: DEVRİM ARABALARI MÜZESİ Müzenin bahçesine geldiklerinde Hilmi’nin arabası da oradaydı. Murteza bir eli ile arabayı göstererek: - Bu ne lan!? Hilmi’de mi burada? - Evet. - Siz ne işler çeviriyorsunuz ulan!? - Lan bir susta yürü işte be… - Tövbe estağfurullah yahu! Murteza, Suat’ı takip etmeye başladı. Bazen Suat’ın gerisinde kalıyor sonra hızlı adımlara yetişiyor sonra tekrar gerisine düşüyordu. Müzenin geniş salonundan geçip arka taraftaki bahçeye çıktılar ve Devrim Arabası vitrinin arkasından yerin altındaki gizli bir sığınağa girdiler. Murteza tüm bunlara bir anlam türetmeye çalışırken girdikleri sığınakta Nurdan karşıladı onları: - Abla. - Murteza. Senin ne işin var burada? - Asıl sizin ne işiniz var abla bu müzede, ne oluyor ulan!? Suat eliyle Murteza’nın omzuna dokunarak: - Sessiz ol Murteza. Abla Süeda nerede? Nasıl oldu kızın durumu? - İyi iyi yaşıyor. - Hangi kız? - (Nurdan) gelin benimle. - Nereye? - Murteza iki dakika susta, yürü Allah rızası için. Murteza ve Suat, Nurdan’ın peşinden odaya girdiler. Murteza, karşısında Aysu’yu görünce şaşkınlığı bir katta daha arttı: - Suat. - Efendim. - Ne oluyor ulan burada, bu kız ölmemiş miydi? - Yok ölmemişti. Annesi ile babasının öldü sanması gerekiyordu. - Tövbe estağfurullah Ya Rabb’im Ya Resulallah! Aklıma mukayyet ol Ya Rabb’im. Biriniz anlatabilir mi bana da ne olduğunu? - (Nurdan) yukarıya çıkalım her şeyi anlatacağım sana Murteza… - (Suat) abla çıkmadan, bu kız ne olacak? - Öğleden sonra Orkun ile Serdar gelecek ondan sonra karar vereceğiz. - İyi bakalım, Hilmi nerede peki? - Suat sen de iyice Murteza’ya benzemeye başladın haa. Dur işte gülüm gidiyoruz şimdi yanına… - Peki… EPIDSODE 10 (20 Ağustos) YER: KAMER KUAFÖR DÜKKÂNI (HAYALİ MEKÂN) Cüneyt, Hayal ve Cansel hızla kuaföre girdiler, çalışan kız onların geldiğini görünce şaşırdı. Yanlarına doğru yürüdü hızla ve oturmalarına yardım etti: - Abla ne oldu size, nerelerdeydiniz bunca zaman? - Şimal hiç sırası değil, hadi sen de evine git izinlisin. - Neden ki, ne zamana kadar izinliyim hem? - Ben çağırana kadar Şimal! - Kızma abla, bunca zamandır yoksunuz, e haberde alamayınca sizden. - Madem haber alamadın, ne diye dükkânı kapatıp gitmedin o zaman? - Aslında ben tam kapatmıştım eve gidiyordum, Hale çıkageldi, dedi ki hiçbir şey aksamasın her şey nasılsa o şeklide devam etsin, soran olursa da bul bir bahane dedi. Hayal, Hale’nin adını duyunca birkaç saniye duraksadı, aklına Aysu geldi ve gözlerinden yaşlar süzüldü: - (Şimal) Abla isterseniz ben kalayım yanınızda gerçekten hiç iyi görünmüyorsunuz. - (Hayal – isteksizce) iyi, kal istiyorsan. - Tamam abla. Çağırayım mı benim doktor arkadaşı baksın mı bir yaralarınıza? - Yok Şimal kimseyi çağırma da telefonlarımız yok bizim sen Hale’yi ara da buraya gelsin. - Tamam abla. Birkaç dakika sonra Hale hışımla girdi kuaföre, doğrudan teyzesine yöneldi, Hayal onun geldiğini görünce ayağa fırladı ve birbirlerine sarıldılar. Hale, Hayal’in yaralarına pansuman yaptı ve başlarına ne geldiğini, bu hale nasıl geldiklerini sordu. Bir süre sonra karakola gitmeye karar verip kuaförden çıktılar: - (Cengiz) Kurtuluş’a mı? - (Hayal) Kurtuluş olmaz. - (Cansel) neden olmaz ki yenge? - (Hayal) Bunlar koymuşlardır birini oraya, Yıldıztepe’ye gideceğiz. - (Cengiz) Neden oraya? - E Gamze’nin çalıştığı yer işte. - Haa, doğru benim aklımdan çıkmış komple, Gamze karakolda ça… aferin kız seni bu yüzden çok seviyorum işte. Hayal, Cengiz’in bandajlı elini tutup havaya kaldırarak Cengiz’e gösterdi ve duygusuz bakışlar eşliğinde – ki genelde duygusuz bakar etrafındakilere – girdi lafa: - Bilmez miyim? O kadar seviyorsun ki beni hiç satmazsın değil mi? - Ya hayatım o başka bu başka… o an kafam durdu… hem… - Ya bir sus Cengiz ya… zaten yalan söyleyeceksin. Hadi kendini yoracaksın bari beni yorma… Biraz sonra Ertaş’a vardılar. Hayal, Hale’den aldıkları tramvay kartını Cengiz’e uzattı. Önce Cansel ve Cengiz geçtiler turnikeden. Cengiz, Hayal içinde okuttu kartı ama o sırada Hayal’in elindeki telefona bir mesaj geldi. Mesajın içeriğinde bir video vardı. Aslında bu numarası yedek numarasıydı ve hiç kimse bilmiyordu bu numarayı – gerçi onda ne numaralar vardı kim bilir – ve bu yüzden şaşırmıştı: - (Cengiz) Ne oldu hayatım? - (Hayal kafasını ekrandan kaldırarak) senin hayatını sikeyim Cengiz! - Ne oluyor yahu neden bağırıyorsun. - Aysu! - Aysu’mu, neler saçmalıyorsun sen!? Aysu öldü… - Ölmemiş işte yaşıyor, ellerinde… - Yenge sen arasana mesajı gönderen numarayı. Hayal hemen Cansel’in söylediğini yaptı ama açan olmadı. Bir kere daha deni bu kez telefon açıldı ama tek bir kelime duyuldu ve kapandı: - Anne!... EPIDSODE FLASHBACK 2 YER: KAMER KUAFÖR - Şimal! - Efendim abla. - Şimal, git Kardeşler’den simit poğaça falan al ha ama önce ofisteki çekmeceden benim yedek telefonumu getir. - Tamam abla. Şimal ofise doğru yöneldi ancak Hayal’in kendisinden istediği telefonu değil kendi çantasında sakladığı diğer telefonu getirdi Hayal’e ve Hayal telefonun modeli ve hatta renginin bile farklı olmasına rağmen fark etmemişti bunu. Şimal onlar kuaförden çıkar çıkmaz, Süeda’yı arayıp durumu bildirdi: - Süeda. - Efendim canım. - Kuş kafesten çıktı. - O ne be!? - Yahu anlasana işte karakola gidiyorlar. - O zaman öyle söylesene. Ne karıştırıyorsun kuşu, kafesi. - Haklısın abla. Bizimkiler çıktılar gittiler. - Peki hangi merkeze gittiklerini söylediler mi? - Yıldıztepe… - Anladım canım. - Abla bu arada bana verdiğiniz telefonu da verdim Hayal’e. - Harikasın yahu. Şimdi kapatıyorum ben seni arayacağım. Süeda telefonu kapattıktan sonra Akil’i (eşini) aradı: - Gülüm, Hilmi abiler yanında mı? - Yanımdalar, Zeynep’te burada. - Güzel. Şimal vermiş telefonu şaşkına, şaşkın uyanmamış mevzuya. Şimdi karakola gidiyorlarmış. - Hangisine? - Yıldıztepe’ye… - Hay Maşallah, seviyorum seni kadın. - Ben de seni seviyorum adam. Hem de çok seviyorum. Telefonu kapatıp Zeynep ve Hilmi ile konuşmaya başladı: - Bizimkiler Yıldıztepe’ye gidiyorlarmış. - (Zeynep) abi Murteza’yı ara, Aysu’nun videosunu çeksin, Şimal’in göndereceği numaraya atsın. - Tamam abicim. Yalnız yaman kızmış bu Şimal haa, tıpkı ablası gibi Maşallah. - (Zeynep) Öyledir Şimal. Eğer o gün yardım etmeseydi bize, ben belki de bugün burada olmayacaktım… ******** EK EPIDSODE İÇ FLASHBACK 2_2 (14 Ağustos) YER: ZEYNEPGİLİN EVİ - (Fulya H.) Hoş geldiniz kızım. - (Feride) Hoş bulduk. - (Zeynep) Hoş geldiniz canım. Bu hanımefendi kim? - O benim kardeşim Şimal. Bu mahallede onun iş yeri de… - (Fulya) öyle mi adı ne iş yerinin belki biliyoruzdur. - (Şimal) Kamer kuaför… - (Hepsi birden) Kamer mi!? - (Feride) Siz biliyor musunuz orayı? - (Şimal) çok iyi biliyorlar abla, aslında birazda bu yüzden ısrar ettim buraya gelme konusunda… - (Hayrullah) şöyle içeriye geçelim de öyle konuşalım hanımlar, buyurun… Hep birlikte salona geçip oturdular ve daha ilk cümlesiyle odada bulunan herkes soğuk bir duş aldırdı Şimal: - Zeynep abla, seni öldürecekler… - (Hepsi birden) Ne! - (Zeynep) Nasıl yani? - Abla geçen gün iş yerindeyken ben bir mesaj geldi Hayal’in telefonuna, baktım senin fotoğrafın. Sonra uzattım telefonu Hayal’e, onlarda da öyle bir rahatlık varmış ki her şeyi benim yanımda konuştular, gerçi üstü kapalı konuşmaya çalıştılar ama ben anladım. - (Feride) ne konuştular ki? - (Şimal) Cengiz’in kardeşi Cansel Bey’de geldi dükkâna o gün. Sonra oturdular hep birlikte konuşmaya başladılar. Hayal dedi ki bu derdimizden bugün yarın kurtulmamız gerek bir yol bulmalıyız ama biz olduğumuz anlaşılmamalı… sonra Cengiz bir planı olduğundan bahsetti. Dedi ki yarın akşam Zeynel Toköz parkına çağıracaksın özür dilemek için. - (Fulya H.) ne alaka şimdi o park? - (Zeynep) orada tanıştık onlarla, işportacı gibi geziyorlardı boş boş. Her şeyin başladığı yerde her şeyi bitirmek istiyorlar. Sen devam et canım. - Zeynep’i çağıracaksın gerisini biz Cansel ile halledeceğiz. Tam o anda telefonu çaldı Zeynep’in ve arayan Hayal’di. Zeynep yanındakilere sakin olmalarını söyledi ve telefonu açtı, Hayal onu yarın akşam Zeynel Toköz parkına çağırdı. Zeynep, Hayal’e buluşmak istemesinin nedenini sorduğunda Hayal, özür dilemek ve aralarındaki tüm ilişkiyi sonsuza dek bitirmek istediğini söyledi ve Zeynep kabul etti. Hayrullah Bey’in gözleri kan çanağına dönmüştü birden ayağa fırladı ama Zeynep onun elinden tutarak sakinleştirdi ve bir planı olduğunu söyledi. Önce Suat ve ablası Nurdan’ı arayıp yanlarına çağırdılar. EPIDSODE 11(20 Ağustos) YER: KAMER KUAFÖR Hayal, Cengiz ve Cansel kuaföre geri döndüler ve onları gören Şimal şaşkınlığını gizleyemeyerek onlara doğru ilerledi: - Abla gitmediniz mi karakola? Hayal hiçbir şey söylemeden sadece boş boş baktı Şimal’in yüzüne, diğerleri ile sessizce oturdular koltuğa. Hayal bir süre boş ve anlamsız bakışlarla dalgın dalgın boşluğu seyretti, sonra uzun zamandır düşündüğü bir şey gelmiş gibi yerinden doğruldu, vücudu ile yarım bir şekilde Cengiz ve Cansel’e döndü: - Hayır benim anlamadığım bu numara hiç kimsede yokken onlar nasıl bulabiliyor? - (Cengiz) bilmiyorum. - (Cansel) ben biliyorum yenge. Dükkandaki herkes aniden Cansel’e doğru döndü: - (Hayal) nasıl? Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı ve Şimal’e doğru yürüdü, birden kolundan tutarak ayağa kaldırdı Şimal’i: - (Hayal) ne yapıyorsun Cansel? - Bu kadın söyledi bizim karakola gittiğimizi, numarayı da o verdi onlara. - (Şimal) abi neyden bahsettiğini anlamıyorum. Onlar kim, ne numarası? Cansel hiç tereddüt etmeden bir tokat yapıştırdı Şimal’in suratına, kız düşüp kafasını vurdu ve bayıldı. Hayal bu olanlara henüz bir anlam verememişti. Hayal’in boş bakışları dikkatini çekti Cansel’in: - Yahu yenge anlamadın mı? - Neyi Cansel neyi! - Bu orospu onların adamı. - Nereden anladın? - Bizim karakola gittiğimizi kim biliyordu? - Hiç kimse. - Hayır bu kadın biliyordu işte. Başından beri onlarla görüşüyor bence. - Eee ne yapacağız peki? - Ben biliyorum ne yapacağımı, beni kaçırırlarken bir ara Devrim Arabaları Müzesine uğradık yolda. Bu müzede bir iş var. Ben bu kızı müzenin önüne atıp, izleyeceğim. - (Cengiz) Saçmalama öldürecek misin kızı? - Sanki hiç yapmadığın bir şey mi abi! Cansel, abisinin ofisine abisi ve yengesinden gizli olarak koyduğu tabancasını aldı, susturucusunu taktı ve Şimal’in göğsüne üç el ateş etti. Gece olmasını beklediler, karanlık iyice çöktüğünde Şimal’in cesedini arabaya koydular. Cansel ikisine de gelmemesini söyleyerek tek başına Devrim Arabaları Müzesine geldi, Şimal’in cesedini müzenin ortasına bıraktı ve müzenin dışında arabasının içerisinde gizli gizli seyretmeye koyuldu müzeyi. Bir süre sonra müzeden Kâmil çıktı ve Şimal’in cesedini gördü. Şimal’e doğru koştu, göğsündeki kanları fark etti. Hızlıca müzenin içerisine Süeda ve Ayşen’in yanına getirdi. Zeynep, abisinin kucağında birisi ile doktorların yanına girdiğini görünce abisinin peşinden koştu hemen: - Abi o kim? - Şimal. - Şimal mi!? Zeynep, Şimal’i kanlar içerisinde görünce kendine hâkim olamayarak bağırmaya başladı: - Şimal! Şimal! Aç gözünü, kendine gel Şimal! Ayşen, Süeda! Siz de durmasanıza bir şeyler yapsanıza! Hadi! - (Ayşen)Abla. - Ne abla!.. abla! Kurtarsanıza kızı! Hadisenize Ayşen! Süeda! Şimal kendine gel canım, aç gözlerini! - (Süeda – Omuzundan tutarak) Abla. - Ne! - (Süeda) Abla, başımız sağ olsun. Zeynep dengesini kaybederek yere düşer gibi oldu bir an ama abisi hemen yakaladı onu: - Zeynep iyi misin abicim? Zeynep hiçbir cevap vermedi abisinin bu sorusuna ve abisine sarılarak ağlamaya başladı. O sırada Akil yanlarına geldi: - Birisi müzeyi gözetliyor. - (Hilmi) kim? - Bilmiyorum abi. - (Süeda) Müzeyi gözetlediğini nereden çıkardın? - Fotoğrafını çekti müzenin, ben de onun fotoğrafını çektim. - (Zeynep) Göster bakayım. - Buyur abla. - Cansel bu. Cengiz’in kardeşi. - Abi siz dışarı çıkmayın, dışarıdan birisi onu da alıp içeriye girsin. - Kimi çağıracağız ki? - Murteza abimi çağıralım. - Emin misin Zeynep’im? - Eminim abi, vaktidir vuslatın. - Peki. Hilmi doktorların odasından çıktı ve göz yaşlarını sildi. Murteza’yı arayıp müzede olduklarını, gelmesi gerektiğini ve Cansel’in müzeyi gözetlediğini anlattı: - Yahu halam oğlu siz ne yapıyorsunuz müzede, Cansel neden izliyor müzeyi? - Yahu dayım oğlu sen gel anlayacaksın neden buradayız. - İyi bakalım geliyorum. - Bu arada sen neredesin? - Emmim var yanımda onunla bir işimiz vardı çarşıda. Niye sordun ki? - Anladım. Onu bırak öyle gel. Bak muhakkak bırak dayımı evine. - Tamam tamam. - Hadi görüşürüz. - Görüşürüz. - (Önder) ne diyor? - Yanıma gel diyor. - İyi gidelim bakalım. - Yok dayımı getirme diyor. - O ne demek lan!? - Vallahi bilmiyorum. - İyi gidince öğreniriz. - Emmi hele ben bir gidip bakayım sonra sana da haber veririm. - O ne demek lan!? Sür sür! Ben de geleceğim. - Emmi olmaz söz verdim. - Peki öyle olsun bakalım. Yazdım ama bunu bir kenara. - Yaz amca yaz. Murteza amcasını bıraktı ve hızlıca müzenin olduğu yere geldi. Cansel’in arabasını gördü ve usulca yaklaşarak Cansel’in arabasına bindi, silahını kafasına dayadı, belindeki silahı aldı: - Sen de nereden çıktın lan şerefsiz? - Ağzını bozarak yorulma Cansel, ben zaten birazdan epey bozacağım. - Tanıdım seni, sen beni kaçıran p*ştsun. - (Silah ile kafasına vurarak) Sana ağzını bozma demedim mi lan! Sür şu arabayı. - Nereye? - Ebenin a… tövbe yahu, müzenin içine ulan! - Ne yapacaksınız bana? - Sana ne lan! Keyfimizin kahyası mısın a…. k….. çocuğu!!? (Silah ile kafasını ittirerek) Sür lan arabayı artık! - Tamam tamam. Murteza, Cansel ile müzeye girdi, onları Akil karşıladı. Cansel’e arabadan inmesini söyledi ve birlikte arabadan indiler: - Akil. - Abi hoş geldin. - Lan s*ker*m abini ha, sen ne arıyorsun lan burada!? - Abi merak ettiğin her şeyin cevabı müzenin içerisinde. - Ulan sizin gizeminizi de, esrarınızı da… tövbe estağfurullah. Cansel’in dikkatle kendisine baktığını fark etti ve bir tokat attı Cansel’e: - Ne bakıyorsun lan p*z*v*nk? Yürü! Müzeye girdiklerinde ilk olarak Hilmi karşıladı onları. Akil’e Cansel’i aşağıya götürmesini söyledi Hilmi. Akil, Cansel’in kolundan tutup sığınağın kapısına doğru ilerlediği sırada müzenin kapısı açıldı ve içeriye Önder girdi: - Selamün aleyküm tosunlar! - (Murteza) emmi senin ne işin var burada? - Asıl sizin ne işiniz var lan burada! Haa! Ne iş çeviriyorsunuz bakayım? - (Hilmi) yahu ne iş çevireceğiz dayı. O sırada diğer odadan Orkun çıkıp Hilmi’nin yanına geldi ve kulağına bir şeyler fısıldadı: - Nasıl ikisini de mi çağırıyor? - Evet abi. - (Murteza) ne oluyor lan burada? - (Hilmi) gel gardaşım, dayı sen de gel. - (Murteza) Nereye? - Gel dayım oğlu gel. Gayrı vuslat vaktidir. Önder ve Murteza, Hilmi’nin peşi sıra odaya girdiler ve tam karşılarında ayakta duran kişiyi fark ettiler. Önce şaşkınlıkla bu kendilerine bakan gölgeye, sonra birbirlerine baktılar: - (İkisi aynı anda) Zeynep! - Murteza abi, dayı hoş geldiniz. - (Önder) Zeynep bu sen misin yeğenim? - Benim dayı. Önder koşarak yeğenine sarıldı ama Murteza yerinden kımıldamıyordu. Zeynep göz yaşları içerisinde Murteza’ya doğru ilerledi. Murteza’da göz yaşlarına hâkim olamıyor ve sanki onları azat eder gibi ama muntazam seviyede bir sessizlikle ağlıyordu: - Murteza abi. - Gülüm. (Sarılarak sürdürdü konuşmasını) Gülüm benim. Sen yaşıyorsun ha. Hilmi bu bir rüya değil, değil mi halam oğlu? - Rüya dayım oğlu rüya; gördüğün en güzel rüya hatta…
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Hasret AKSOY- 6 gün önce

Teşekkür ediyorum. Olması Gerekenlerin Olmaması

Neslihan- 6 gün önce

"...kimsenin fazlasını beklemediği, herkesin kendi... Olması Gerekenlerin Olmaması

Mehmet Ali Zengin- 2 hafta önce

Saygılarımla Müezzin Hulusi
Daha Fazlasını Gör