- Yazar: Melih Can ÖZEN
- Kategori: Hikaye
- Bu yazı Okuryazar’a 2 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 16

ZEYNEP 6.7 VE 8.BÖLÜM - (2.KISIM)
EPIDSODE 6(18 Ağustos)
YER: SUAT’IN MALZEME DEPOSU (EMEK MAHALLESİ)
Murteza parmaklarını çıtlattı ve parmaklarının sesi depoda yankılandı. Karşısında oturan Nurdan’a duygusuz ve boş gözlerle bakıyordu. Sessizlik önce deponun duvarlarına çarpıyor oradan depodakilerin yüzlerinde yeniden can buluyordu. Hilmi’nin sorusu sessizliği geçici olarak askıya aldı:
- Nurdan abla şimdi ne yapacağız söyler misin!? Ya ölürse!
- Ölürse ölsün hep biz mi öleceğiz biraz da onlar ölsün!
Murteza aniden doğruldu ve lafa girdi:
- Abla ben senin bu rahatlığını anlamıyorum yahu, kızı vurdun vurdun, bak dövmedin, tokat atmadın bildiğin gözümüzün önünde vurdun.
Nurdan tam cevap verecekken Hilmi’nin telefonu çaldı. Hilmi:
- Süeda arıyor, (telefonu açıp) efendim Süeda?
- Abi kız öldü.
- Allah kahretsin. (Telefonu hiddetle kapattıktan sonra ayağa kalkarak devam etti konuşmaya) öldürdün kızı gözün aydın.
Nurdan aldığı haberden sonra arkasına yaslandı, önündeki sudan bir yudum aldı ve söze girdi:
- Ben intikamımı aldım sıra sizde gençler.
- (Mürteza lafa girerek) tövbe tövbe yahu. Eee şimdi ne yapacağız Hilmi?
- Ne bileyim ben yahu!
- Suat biz Hilmi ile şu kızın yanına bir gidelim sen de bak şu içeridekiler su mu istiyorlar ekmek mi istiyorlar.
- Olmaz!
- Neden, çünkü beni bunlarla baş başa bırakmayın, bir de ablam burada ne kendimi ne de ablamı tutamam.
- İyi o zaman siz ikiniz gidin Hilmi ile. Ben de şunlara bir bakayım.
Murteza dikildiği yerden, Nurdan’a birkaç saniye öfke ile baktıktan sonra kafese doğru yürüdü. Kafese girdiğinde sadece Cengiz’i gördü ve silahını çekti:
- Karın nerede lan!?
- (Hayal aniden Murteza’nın arkasından saldırdı) Buradayım!
- (Murteza, Hayal’i tutup kocasının kucağına doğru fırlattı) Ulan salak salak iş yapmayın, kızınız öldü sizi de ben öldürürüm.
Kızının öldüğünü duyan yarı baygın halde duran Cengiz birden kendi gelerek Murteza’ya doğru atıldı:
- Ne diyorsun ulan sen!?
- (Murteza, Cengiz’i öbür ayağından vurdu bu kez) Asıl sen ne diyorsun ulan d*ly*r*k! Sen benim kardeşimi öldürdün, yemin ediyorum burada ikinizin de kafasına sıkarım kılım kıpırdamaz! Adam gibi sessizce durun! (Cengiz’in ayağının altına hafifçe vurarak) anladın mı lan?
Cengiz acılı bir yüz ifadesi ile kafasıyla Murteza’nın sorusunu onayladı. Hayal boşluğa dalıp gitmişti…
********
Ara Epidsode 6/1
Hilmi ile Suat, Süeda’nın evine diye çıkmışlardı ama Suat, Hilmi’yi Devrim Arabaları Müzesi’ne getirdi:
- Suat niye geldik ulan buraya bu saatte?
- Az daha sabret abi her şeyi anlayacaksın.
- Neyi anlayacağım ulan, ne işimiz var gece gece burada?
- Abi burada göreceklerin, duyacakların aramızda kalacak tamam mı?
- (Suat’ın yakasına yapışarak) Ulan Suat!! Ne diyorsun ulan sen kafayı yedin aslanım? Ne işimiz var bizim burada?
Suat hiçbir şey söylemeden arabanın farlarının vurduğu yerde duran kişiyi işaret etti. Hilmi, Suat’ın işaret ettiği tarafa döndü, yavaşça Suat’ın yapıştığı yakasını bıraktı, yine çok yavaş bir şekilde arabadan indi. Suat’ın işaret ettiği kişinin önünde durdu ve bu kişiyle göz göze geldi. Gözlerinden akan yaşlar adeta dümdüz bir çizgi gibi süzüldü yanaklarından, karşısındaki kişide ağlıyordu. Hilmi’nin ağzından fısıltı tonunda tek bir isim döküldü sadece ve karşısındaki kişiye sarıldı:
- Zeynep!
- Abi!
Suat gözlerinden süzülen yaşları sildi ve konuşmaya başladı:
- Abi, Zeynep içeriye girelim mi bir gören olacak.
Hilmi hiç konuşmadı sadece gözlerini evet anlamında kıstı. Müzenin kapısını Nurdan açtı:
- Nurdan abla.
- Gülüm.
- E sen ne ara geldin buraya?
- Sizden beş dakika önce.
- E Murteza peki?
- Onun hiçbir şeyden haberi yok eve çıkıyorum diye ayrıldım yanından.
- Ona neden söylemediniz peki tüm bunları ve daha önemlisi Zeynep nasıl hayatta kaldı?
Zeynep abisinin gözlerine baktı:
- Uzun hikâye abi uzun hikâye ama bugün hayattaysam Nurdan ablamın sayesinde o kurtardı beni.
- O zaman neden Aysu’yu öldürdün ki Nurdan abla?
Nurdan yüzünde beliren kirli tebessümün gölgesinde girdi lafa:
- Kimsenin öldüğü yok Hilmi. Aysu burada, içeride. Öyle olması lâzımdı sadece.
- Siz varya siz… her neyse… yalnız aklımı kaçırmadan birisi anlatabilir mi neler olduğunu?
Zeynep abisine ateşin başındaki iskemleyi işaret ederek:
- Otur abi şöyle, her şeyi anlatacağım sana…
EPIDSODE 7(19 Ağustos)
YER: SUAT’IN MALZEME DEPOSU (EMEK MAHALLESİ)
ZAMAN: ERTESİ SABAH
Sabahın ilk ışıkları depoyu aydınlatıyordu. Murteza o gece neredeyse hiç uyumamıştı. Deponun kapısı çalındı, gelenler Suat, Hilmi ve Akil’di. Murteza, Akil’in de yanlarında olduğunu görünce önce şaşırmış sonra bu şaşkınlığına bir anlam veremeyerek ve yersiz olduğunu düşünerek normale dönmüştü:
- Akil hoş geldin.
- Hoş bulduk abi. Nasıl geçti gecen?
- Bilmem biz bu soruyu Suat ile Hilmi’ye soralım, neredeydiniz lan sabaha kadar?
- Müzede…
Suat, Hilmi’nin koluna vurarak onu uyardı. Murteza devam etti konuşmaya:
- Ne müzesi lan, gece gece açık müzeyi nereden buldunuz, hadi onu da geçtim. Gece gece neyin müzesini gezdiniz lan!?
- Müzede derken müzenin orada bir barda...
- Hangi müzenin?
- Bal Mumu…
- Haa, anladım. İyi… de beni neden çağırmadınız ki?
- Vallahi ben bilmiyorum dayımoğlu, Suat’a sor…
- Suat, niye çağırmadınız oğlum beni?
- Sen sıkılırsın diye ama söz bir dahakine seni de götüreceğiz.
- Tövbe Ya Rabbim Ya Resulallah! Peki. Şimdi ne yapıyoruz?
- (Hilmi) Şimdi bu içerideki şerefsizin abisine haber uçmuştur çoktan.
- (Murteza) E yeğeninin öldüğünü de duymuştur o zaman.
- (Suat) E yani.
- (Hilmi) Bizim bu dürzüyü de almamız lâzım.
- (Murteza) O kolay, onu ben alırım.
- (Suat) Nasıl?
- Davut, araban dışarıda mı?
- Evet abi.
- İyi. Suat, neydi bu y*vş*ğın adı?
- Hangi y*vş*ğın?
- Küçük olanın.
- Haa, Cansel.
- Hah, galericiydi değil mi bu yavşak?
- Evet.
- Peki neredeydi bunun dükkânı?
- Arabacılar sitesinde.
- Orası kalabalıktır bu saatte ama neyse. Davut hazırlan bir saat sonra çıkıyoruz…
- Tamam abi…
*********
EPIDSODE FLASHBACK
YER: DEVRİM ARABALARI MÜZESİ
DÜN GECE
- Demek yaşıyorsun ha…
- (Nurdan) herhalde yani, biz varken onun kılına dokunamazlar bir kere…
Zeynep, Nurdan’ın elini tutarak devam etti konuşmaya;
- (Zeynep) Bundan altı gün önce, Feride bizim eve gelmişti hatırlıyor musun?
- Evet abicim.
- İşte o gün öğrendiğim bir bilgi benim bugün hayatta olmamı sağladı. Tabi Nurdan ablanın yardımını da yabana atamayız.
- Ne bilgisi, ne öğrendin ki o gün?
Tam o sırada kapı açıldı ve içeriye Süeda ile Akil girdi:
- Hilmi abi! Senin ne işin var burada?
- Asıl sizin ne işiniz var ulan?
- (Zeynep) onlar da biliyorlar yaşadığımı
- Başka kim biliyor abicim?
- Annem ile babam biliyor, başka bilen yok…
EPIDSODE 8 (19 Ağustos)
YER: SUAT’IN MALZEME DEPOSU/ARABACILAR SİTESİ
- Davut hadi gidiyoruz.
- Tamam abi. Arabacılar’a mı?
- Yok, önce birisini alacağız Reşadiye’nin önünden.
- (Hilmi) Kimi alacaksınız dayımoğlu?
- Orkun’u.
- O ne alaka lan?
- Bu y*vş*k hepimizi tanıyor.
- Haa eyvallah.
- Hadi gidelim Davut.
Murteza ve Davut önce Reşadiye’den Orkun’u aldılar. Murteza yolda Orkun’a yapması gerekenleri anlattı. Arabacılar’a vardıktan sonra Orkun tek başına Cansel’in dükkanına geldi:
- Selamı aleyküm.
- Ve aleyküm selam abi, hoş geldiniz.
- Hoş bulduk gardaşım, şöyle hesaplı, az yıpranmış bir araba bakıyorum da.
- Tabi abi yardımcı olalım hemen.
…
…
…
- (Orkun) Yahu gardaş yanlış anlamazsan şöyle kısa bir tur atıp gelsek seninle hem yolda anlatmaya da devam edersin bana, ben de arabayı test etmiş olurum bu sırada.
- Olur abi problem yok.
- Eyvallah. Zaten en fazla şehir hastanesinin oradan dönüp geliriz.
- Tamam abi problem yok her yere gideriz yahu.
- Eyvallah. Ben arabada bekliyorum seni o zaman.
- Tamam kardeş.
Cansel içeriye girdi, ceketini giydi ve silahını yanına aldı. Arabaya bindi:
- Gidebiliriz kardeş.
- Eyvallah.
Şehir hastanesi kavşağından sola döndüler, Orkun tam u çekmek yerine hastaneye doğru ilerleyince Cansel biraz işkillendi:
- Neden u çekmedin?
- Hastanenin arkasından dolanacağım abi, yolu uzatmak istedim arabayı daha iyi test etmek için.
- Anladım.
Orkun, Dedeoğlu sokaktan sol yerine sağa dönünce Cansel silahına davrandı ve Orkun’un şakağına dayadı:
- Sen benimle t*ş*k mı geçiyorsun lan puşt, neden dükkândan uzaklaşıyorsun gittikçe?
- Sakin ol kardeş, bir abim var senin ile görüşmek istediğini söyledi.
- Kim lan senin abin?
Orkun aniden el firenin çekerek Cemşah Sokağa saptı, araba savrulunca Cansel silahını düşürdü. Cansel silahını almaya çalışırken, Orkun, Cansel’in kafasını cama vurarak onu bayılttı. Sokağın sonunda kendilerini bekleyen Murteza’nın arabasının yanında durdu:
- Paket tamamdır Murteza abi.
- Eyvallah abicim. At bunu benim bagaja, elini ağzını da iyice bağla.
- Tamam abi. Arabayı ne yapacağız?
- O bize lâzım, arabayı Devrim Arabaları Müzesine götüreceğiz oradan da Suat’ın depoya. Ha bu arada müzeye Kanlıkavak parkının oradan gideceğiz arka yollardan yani.
- Tamamdır abi.
Müzeye doğru yola çıktılar. Murteza her ihtimale karşı radyoyu açtı. Ancak kırmızı ışıkta durduğunda odaklanabildi şarkının sözlerine:
Gözler nemli ve puslu.
Ne deliymiş ne uslu.
Ölmedim ben diyorum;
Işık oldum sonsuza,
Kırk kanatlı kuşumla…(Hasret Gültekin.)
…
…
Suat’ın deposuna vardıklarında, onları kapıda Nurdan bekliyordu. Deponun kapılarını açtı ve Murteza’ya arabayı depoya sokmasını söyledi. Murteza arabayı deponun içine park etti. Orkun bagajdan Cansel’i aldı, Cengiz ve Hayal’in onu görüp duyamayacağı bir yere hapsetti, diğerlerinin yanına geldi:
- Murteza abi ben gidiyorum var mı başka bir şey?
- Yok abicim Allah’a emanet ol. Akşam Ayşen’i de alıp geliyorsun değil mi?
- Geleceğim İnşallah abi.
- Eyvallah.
Murteza, Orkun gittikten sonra Hilmi’yle konuşmaya başladı:
- Eee aldım geldim ben bu yavşağı şimdi ne olacak?
- (Hilmi) Kaçmasına izin vereceğiz.
- (Murteza) Sebep!?
- (Suat) Önce abisini görmesini sağlamamız lâzım. Sonra tekrar buraya gelecek zaten.
- Sebep!?
- (Hilmi) Haklısın kardeşim.
- Lan sebep sebep!? Madem kaçmasına izin vereceksiniz, o zaman niye kaçırdım lan ben bu adamı!!
- (Hilmi) Lan bir sakin ol Murteza, planımız bu şekilde.
- Ne planı lan benim bir planınız olduğundan bile haberim yok.
- (Suat) hiç mi merak etmedin iyi de ben bu adamı ne için kaçırıyorum diye.
- Ne bileyim ulan öldüreceğiz sandım.
- (Suat) Ölecekler evet ama onları biz öldürmeyeceğiz.
- Kim öldürecekmiş?
- (Suat) Kendileri.
- Siz şu planı bana bir baştan anlatın bakayım hele…
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Bu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Hasret AKSOY- 3 gün önce
Teşekkür ediyorum. Olması Gerekenlerin Olmaması
Neslihan- 3 gün önce
"...kimsenin fazlasını beklemediği, herkesin kendi... Olması Gerekenlerin Olmaması
Mehmet Ali Zengin- 1 hafta önce
Saygılarımla Müezzin Hulusi