Okuryazar / Yazılar / İran'ın Çoban Melikesi yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Muhammed ÇELİK
  • Kategori: Yaşam
  • Bu yazı Okuryazar’a 2 yıl önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 410
2 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
İran'ın Çoban Melikesi

İran'ın Çoban Melikesi

Adı Fatma Sultan olan Enis üd-Devle, Tahran'a yakın Levasan'a bağlı İmame köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Nur Muhammet, Gürcistan asıllıdır ve ataları Safeviler zamanında şu an İran'ın kuzeyinde bulunan Mazenderan bölgesine göç etmiştir. Fatma, küçük yaşta babasını kaybedince yetim kalır. Annesi de daha sonra evlenir. Böyle bir durumda amcası Sefer onu yanına alır ve bakımını üstlenir. Fakat maddi sıkıntılardan dolayı Enis üd-Devle çobanlık yapmak zorunda kalır. Bir gün koyunların peşinden giden Enis üd-Devle, Nasrettin Şah'ın ava çıktığı güne denk gelir. Şah şu anki Tahran'a yakın İmame denilen köye av için giderken orada bu küçük kız çocuğunu görür ve kendisiyle sohbet eder. Şahın gönlünü dilber eden bu kız çocuğu, av sonunda kendisini İran şahının sarayında bulur. ÇOBANLIKTAN GÜNEŞ NİŞANI'NA Nasrettin Şah, Enis üd-Devle'yi yetiştirmesi için eşlerinden biri olan Ciran Sultan'a verir. Ciran Sultan ölene kadar kendisine bakar ve yetiştirir onu. Enis üd-Devle köydeyken imkanlar olmadığı için okuma-yazmayı öğrenememiştir ve bunu şahın sarayında telafi eder. Artık o, şirin konuşmasının yanında okur-yazar biri olarak da şahın dikkatini çeken keman kaşlı bir dilruba olmuştur. O dönemde okur-yazar kadın sayısı çok az olduğu için bu durum hiç şüphesiz ki çok önemlidir. Şahın eşi Ciran Sultan'ın ölümüyle birlikte Enis üd-Devle de sarayda giderek itibar kazanır; ilk önce şahın muta eşi olur ve şah daha sonra onu daimi nikahına alır. Bu şekilde Enis üd-Devle'nin saraydaki nüfuzu da her geçen gün artar. Öyle ki günümüz tabiriyle neredeyse bakan seviyesine ulaşır. Tabii bu, o zamana kadar görülmemiş bir durumdur. Şahın bakanı/danışmanı bir kadındır ve bu durum İslami bir ülkede kadın hakları açısından çok önemlidir. Enis üd-Devle'nin şah nezdindeki konumu hiç şüphesiz diğer eşlerine göre farklıydı ve bu yakınlığı neticesinde ise şah, Kaçar şahlarının eşlerine verilen bir unvan ve madalyon olan Güneş Nişanı'nı ona verir. Bu unvan ilk olarak Enis üd-Devle'ye verilmiştir ve bu ayrıcalığının yanı sıra Enis üd-Devle, şahla birlikte Avrupa ülkeleri dahil bazı ülkeleri ziyaret eden İran'ın ilk melikesidir denilebilir. Enis üd-Devle'nin zekası ve bilgisi, şahı devlet kararlarında kendisine danışmaya temayül ettirmiştir. Böylece Enis üd-Devle'nin şahın aldığı önemli kararlarda da etkisi olmuştur. Bu kararlardan biri şöyledir: Nasrettin Şah, Şiraz'a vali olarak tayin ettiği Rukned-Devle'yi görevinden almak ister. Fakat Enis ül-Devle bu haberi duyunca şaha bir mektup yazar. Mektubunda Rukned-Devle'yi görevinden almamasının ülkenin yararına olacağını söyler. "BENİ SANA NİKAHLAYAN NARGİLEYİ HARAM KILMIŞ" Şah, onu çok sevdiği için her zaman eleştiri ve itirazlarına da önem vermiştir. Bir üstteki paragrafta da ifade edildiği gibi Nasrettin Şah, ülkenin en önemli kararlarında dahi Enis üd-Devle'nin etkisinde kalmıştır. Bu kararlardan bir başkası ise tütün olaylarının meydana gelmesine sebep olmuştur. Şah, İngiltere'yi ziyaret ettikten sonra İran'a döner ve tütün, sigara alım-satımını 50 yıllığına Major Talbot'a vermeye karar verir. Fakat halkın ekseriyeti bu işle uğraştığı için bazı ayaklanmalar ortaya çıkar ve son olarak ise tütünün boykot edilmesi yönünde Merhum Ayetullah Mirzayi Şirazi tarafından bir fetva verilince, ülke genelinde sigara kullanılmamaya başlanır. Bunun yanında nargileler de kırılır ve bunda, bir sembol haline gelen Enis üd-Devle'nin saraydaki bütün nargileleri toplayıp kırması, hiç şüphesiz doğrudan etkili olmuştur. Şah bu durum karşısında şaşırmış olarak kendisine "saraydaki nargileleri niye toplattın?" mealinde bir soru sorunca Enis üd-Devle, haram kılındığını söyler ve şah da "kim haram kılmış?" deyince Enis üd-Devle'nin cevabı şu şekilde olur: "Beni sana nikahlayan nargileyi haram kılmış." Şah kendisine karşı saygıda kusur etmemek için susar ve kimseye nargileleri tekrardan geri getirmesi için de emir vermez. Birkaç gün sonra Reji Anlaşması imzalanır ve bu şekilde tütün isyanları da son bulur. ENİS ÜD-DEVLE DE BIYIKLIYDI Biraz da bu yazıyı yazmama neden olan “bıyık” meselesinden dem vurmak istiyorum. Bildiğiniz gibi bir süre önce sosyal medyada “şahın bıyıklı eşleri” diye bazı haber ve fotoğraflar paylaşılmıştı. Bu yazılan-çizilenlerin çoğunun bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu belirtmek gerekir. Gerek Nasrettin Şah'ın eşleri hakkında yazılan yazılar gerekse de paylaşılan bazı fotoğraflar maalesef gerçeği yansıtmamaktadır. Paylaşılan yazı ve fotoğraflar dikkatli incelendiğinde bazı şeylerin abartıldığı da görülecektir. Mesela şahın kızlarına ait resimlerin şahın eşlerine aitmiş gibi gösterilmesi. Özellikle bu hata, mevzunun tamamen farklı anlaşılmasına yol açmıştır. Diğer bir konu ise şahın “bıyıklı” eşleri olmadığı yönündeydi. Tabii bunda da bir yanılgıya düşülmüş ve de ısrar edilmiştir. Fakat kaynağını belirterek verdiğim bazı resimlerde de görüldüğü gibi en başta şahın en çok sevdiği ve aynı zamanda devletin karar mekanizmasında etkili olan Enis üd-Devle de “bıyıklı” bir kadındır. Şahın güzellik timsali sevgilisi-eşi Fatma Sultan'ın günümüzde bazı kesimlerce bıyık muhabbettin dolayı eleştirilmesi, bu kesimlerin tarihi vakıaları yaşandığı dönem içerisinde değerlendirmemelerinden kaynaklanır. Çünkü Kaçarlar zamanında kadınlarda bıyık bir güzellik nişanesi olduğu gibi, güçlü bir çocuk dünyaya getirme alametiydi de. Bir kadının neden bıyıklı olduğuna dair bu iki görüş önemli bir detaydır. Elbette bütün kadınlar için aynı şey söylenemez ve hatta şahın eşi Enis üd-Devle'nin de bazı resimlerde bıyıklı ve bazı resimlerde ise bıyıksız olduğunu görüyoruz. Elbette bu durum resimlerin çekildiği dönemlerle paralellik arz etmektedir. Nasrettin Şah'a ait fotoğraf albümünün sergilendiği Tahran Gülistan Sarayı'nda yaptığım küçük bir araştırmada bunu bütün çıplaklığıyla gördüğümü söyleyebilirim. Bazı fotoğraflarda da görüldüğü gibi günümüz aksine “bıyık” kadın için bir cezzabiyet olgusu olmuş ve Nasrettin Şah'ın Enis üd-Devle'ye olan aşkı ve sevgisinde belki bu güzellik nişanesinin de etkisi olduğu söylenebilir. Elbette bu kördüğüm aşk hikayesi tek taraflı olmayıp Enis üd-Devle de şahı çok seviyordu. Hatta Enis üd-Devle'nin şahı en çok seven eşlerinden bir olduğunu söyleyebiliriz ki Nasrettin Şah, şahlığının 50'nci yıl dönümü kutlamaları sırasında Cemalettin Afgani'nin bir müridi tarafından öldürüldükten sonra Enis üd-Devle perişan olur. Bir gün Sadrazam Mirza Ali Asger Atabek'in kendisine maişet parasını vermek için evine gittiğinde o sırada Enis üd-Devle'nin paranın üzerindeki şahın resmini görünce fenalaştığı ve birkaç saat sonra da öldüğü rivayet edilir. Nasrettin Şah'ın bu güzel ve dilruba eşinden geriye bazı eşyalar da kalmıştır. Bunlardan en önemlisi son aylarını geçirdiği evidir. Enis üd-Devle'nin evi 140 yıllık bir geçmişe sahiptir. Enis üd-Devle'nin evinin sahipleri Rıza Şah zamanında evi Milli Eğitim Bakanlığı'na kiraya verirler ve artık bu ev bir okula dönüşmüştür. Bu okulun önemli mezunlarından biri Profesör Dr. Mahmut Hisabi'dir. 1971 yılında ise Nadır İsfahani bu evi satın alır. Bu ev mezbahaneye yakın olduğu için Tahran Koyun-Et Birliği Kurumu'na dönüştürülür ve halen de bu kurumun faaliyetlerine ev sahipliği yapmaktadır. Kültür ve Miras Kurumları bu evin bir kültür evine dönüştürülmesi için her ne kadar bazı girişimlerde bulunmuşsa da bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Bir çobanken ilk önce şahın muta eşi olan daha sonra da şahın daimi nikahına alıp yaklaşık 80'den fazla eşi arasından yükselerek bir melike olan Enis üd-Devle'nin serencamını kısaca anlatmaya çalıştım. Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki Enis ül-Devle, Fetih Ali ve Nasrettin Şah'ın diğer eşlerine göre çok şanslıdır. Çünkü bazen şah muta nikahlı eşini boşayıp bir “lütuf” olarak saray ehline verebiliyormuş. Bunun için bilenen kadarıyla Enis-ül Devle böyle bir şey yaşamamıştır. Kaynakça: 1. http://www.noormags.ir/view/fa/articlepage/331553 2. http://www.noormags.ir/view/fa/articlepage/14336 3. http://www.noormags.ir/view/fa/articlepage/11087 4. http://www.noormags.ir/view/fa/articlepage/171219 5. http://www.noormags.ir/view/fa/articlepage/361257 6. http://azadamirkhizi.blogfa.com/post/79 7. http://vatanemrooz.ir/newspaper/PagePDF/23639 8. http://www.mahaleman.ir/detail/news/24486 9. http://faradeed.ir/fa/news/1159/تصاویر-انیس‌الدوله-سوگلی-محبوب-و-بانفوذ 10. http://faradeed.ir/fa/news/16019/توطئه‌های-انیس‌الدوله-علیه-راه‌آه
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Murat şenocak- 1 hafta önce

Yazan kişiye anlamlı geliyordur elbette ama bana hi... Senin Etkin

Burcu Biter- 1 hafta önce

Merhaba, uzun zamandır profilime bakmadığım için me... Sorgulama (Mutsuzluk Hali)

Emircan ERDAL- 3 ay önce

Merhaba, kelimelerin özenle dokunduğunu görmemek im... Sorgulama (Mutsuzluk Hali)
Daha Fazlasını Gör