Okuryazar / Yazılar / İran İslam Devrimi: Diplomasi veya Savaş-4 yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Muhammed ÇELİK
  • Kategori: Toplum, Siyaset
  • Bu yazı Okuryazar’a 22 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 11
0 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
İran İslam Devrimi: Diplomasi veya Savaş-4

İran İslam Devrimi: Diplomasi veya Savaş-4

Tel Aviv’in, 13 Haziran 2025 Cuma gecesi Tahran’ı hava bombardımanına tutmasıyla başlayan ve bir savaşa sebebiyet veren İran ile İsrail arasındaki derin çatışma, sadece iki ülke arasında onlarca yıldır süregelen sıradan bir diplomatik sorun olmayıp bilakis 1979’da İran’da yapılan İslam devrimiyle birlikte zuhur eden yerel ve küresel anlamda ideolojik ve stratejik bir çıkmazı örnekleyen bir sorundur. Bunun en birinci etkeni ise İran İslam Devrimi sonrası İran’ın İsrail’i meşru bir devlet olarak tanımamasıdır. Öte taraftan İsrail’in de Filistin davasını her zaman İslam dünyasının gündeminde tutmaya çalışan ve dış politika ekseninde de bunu adeta bir dış politikası doktrini haline getiren İran’ı Ortadoğu’da yegâne tehdit olarak görüyor olmasıdır. Öyle ki ta devrimle birlikte başlayan İsrail’in İran’ı ortadan kaldırma, yok etme stratejisi uluslararası arenada adeta rakibini elimine edercesine on yıllardır İran’ı şeytanlaştırıp “terörist” bir devlet olarak göstermeye çalışmıştır. Tel Aviv cephesinde bunlar olurken Tahran kanadında ise fiiliyatta vekalet savaşları yapılırken sözde de İsrail’in yok olacağına dair vaatler veriliyor hatta İranlı yetkililer tarafından Tahran’daki Filistin Meydanı’na İsrail’in yok olacağını gösteren bir geri sayım sayacı dahi dikilmiştir. Devrim ihracı meyvesi olarak İran bazı ülkelerde etkin bir dış siyaset politikası izlerken direniş ekseni çerçevesinde Lübnan’daki Hizbullah, Filistin’deki Hamas, Suriye’deki Esad rejimi, Irak’taki Haşdi Şabi ve Yemen’deki Husiler gibi grupları da desteklemiştir. İran’ın bu politikası Şii Hilali ekseninde Amerika ve İsrail’in Ortadoğu’daki varlığına karşı yapılmış büyük bir hamle olduğu için bu üç ülke, perde önünde hep kavgalı ve birbirini tehdit eden söylemler üzerinden devletlerarası çatışmalara neden olmuştur. Yıllarca sürdürülen vekalet savaşları, geçen hafta İran’ın başkentinin İsrail tarafından hedef alınmasıyla birlikte Ortadoğu’daki vekalet savaşlarının seyrini değiştirmiş ve süreci ikili bir savaş sürecine taşımıştır. İsrail, İran’ı tehdit olarak görmesinin görünürdeki en başlıca nedeni İran’ın bir nükleer program kapsamında nükleer bomba yapma sürecine girdiğini öne sürmesi olmuştur. Bu nükleer programını bir hayat-memat meselesi olarak hep görmüş ve bu yönde Amerika ve diğer batı ülkelerini de yanına çekmeyi başarmıştır. Öyle ki 2015’te P5+1 ülkeleri arasında imzalanan sözleşmeden 2018’de Amerika’nın Donald TRUMP başkanlığı döneminde çekilmesiyle gerilim tırmanmış ve İsrail, İran’ın uranyum zenginleştirme sürecine girdiğini her fırsatta dile getirmiştir. Oysa Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), İran’ın nükleer programı kapsamında bir silaha evrilecek herhangi bir faaliyetinin olmadığını da rapor etmiştir. Fakat bütün bu gelişmelere rağmen İsrail, İran’da ya birtakım sabotajlar gerçekleştirmiş ya İranlı bilim insanlarını öldürmüştür. Bununla da yetinmeyip zaman zaman İran’da meydana gelen halk protestolarına da açıktan destek verip İran’ın iç işlerine müdahale etmeye kalkışmıştır. Halihazırda da İran halkını devlet aleyhine kışkırtmakta ve başkaldırmalarına yönelik birtakım çalışmalar yapmakta hatta şu anki İslam devriminin yıkılması için İran halkına yardım edeceklerini de açıkça beyan etmektedir. Bir önceki yazıda da ifade ettiğim gibi İran halkı bu şeytani planlara kanmamalıdır çünkü dışarıdan gelecek her hamle kendi zararlarına olacaktır. İran-İsrail savaşının sonsuza kadar devam etmeyeceği aşikardır fakat kısa sürede bitirilmesi de her iki ülkenin yararına olacaktır zira Ortadoğu’da zayıflayan bir İsrail’in olması ve bununla birlikte İran’ın batının istemediği şekilde bir savaş stratejisi gütmesini en başta Amerika istemez ve uzun vadede de lehine olmaz. İran kaybetmez ama İsrail de kaybetmez; İran kaybeder ise bölge felaket yerine döner ama açıktan kaybedemez bu savaşı. Fakat buna rağmen teknolojik anlamda İsrail’in üstünlüğü bu savaşta belli oluyor. Öte taraftan İran’ı nükleer bomba yapmakla suçlayan İsrail’in Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını gözettiğinden dolayı nükleer bir programının olup olmadığı ise bizce meçhul bir durumdur. Yukarıda ifade edildiği gibi İran vekalet savaşları çerçevesinde her ne kadar Suriye’den atılmış olsa da Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü unsurlarıyla hâlâ Ortadoğu’da pek güçlüdür. Bu bağlamda İsrail’in vekalet güçlerle karşı karşıya gelmesi demek birden fazla cephede savaşması demektir. Bu da nüfus bakımından İsrail’i son derece zor bir duruma sokar. Amerika’nın Ortadoğu karakolu görevini üstlenen İsrail’e ABD tarafından dönem veya başkan fark etmeksizin her zaman destek verilmiştir. Öyle ki TRUMP döneminde Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ve P5+1 ile imzalanan sözleşmeden çekilmesi ve daha dün gece ABD savaş uçaklarının İran’ı vurması bu desteği açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Diğer taraftan ise İran’ın yıllardır Rusya ve Çin ile yakınlaşması ve birtakım askeri ve ticari anlaşmalar yapması bölgedeki stratejisini de gözler önüne sermektedir. İran-İsrail savaşına dün gece itibariyle Amerika’nın da doğrudan dahil olması elbette Rusya ve Çin’in de karşı hamle olarak İran’ın yanında yer alacakları anlamına gelmemektedir. Fakat bununla birlikte günümüz modern çağında her şeyin olması da mümkündür. Elbette ki savaşlar geçicidir önemli olan bir savaşın sonuçlarının ne olduğunu görmektir. İran-İsrail savaşı da bitecektir fakat insani, toplumsal, ekonomik sonuçlarının faturası da çok ağır olacaktır. Söz gelimi İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması bölgesel ekonomiye olumsuz bir etkisi olur; petrol ve doğalgaz fiyatlarını artırır ve bu da bölgedeki ülkelerin ekonomilerini de sosyal durumlarını da istikrarsızlaştırır. Sonuç itibarıyla İsrail, İran yönetiminin komuta kademesindeki komutanlarını tek tek hedef alıp öldürerek İran’ın silahlı güçlerini işlevsiz hale getirip savaşı kazanacağını düşünüyor galiba fakat İran’ın silahlı güçleri ve de besic gibi sivil savunma mekanizması çok katmanlı olup Hizbullah veya Hamas’a benzemez. Öte taraftan İran da bölgedeki unsurlarını hesaba katıp bu savaşı sürdürmektedir. Maalesef TRUMP’ın “şartsız teslimiyet” söylemi de sadece bu üç ülkenin değil bölgenin de zararına olacak bir savaşın daha da tırmanmasına sebebiyet vermektedir. İran-İsrail savaşı nasıl olacak ve nereye evrilecek, bu sorunun cevabını şu an her ne kadar kestirmek zor olsa da hem İran hem de İsrail ve Amerika’nın menfaatine olacak olan şey bu savaşın diplomasiyle bir an önce bitirilmesidir.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Yorumlar

Serena- 1 hafta önce

@neslihankaya Çok teşekkür ederim İnsanlık ince işçilik ister. İ....

Neslihan- 1 hafta önce

Ana sayfada veya profil sayfanızda "Ne var Ne yok..... İnsanlık ince işçilik ister. İ....

Serena- 1 hafta önce

Youtubedan müzik eklemiştim ama görünmüyor sanırım.... İnsanlık ince işçilik ister. İ....
Daha Fazlasını Gör