- Yazar: MUSTAFA KALFA
- Kategori: Toplum, Deneme
- Bu yazı Okuryazar’a 2 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 37

Uyanıklığın Erdem Sayıldığı Yer
Sokakta, kahvede, iş yerinde… Hep aynı cümleleri duyuyorsun:
“Uyanık adam.”
“Helal olsun, nasıl da halletmiş.”
“Adam işini biliyor.”
Sanki ahlaksızlık değil, bir başarı hikâyesi anlatılıyor. Sanki birini kandırmak, bir boşluğu fırsata çevirmek, birilerini ezip sıyrılmak, zekânın kanıtıymış gibi.
Oysa kimse açıkça söylemese de, bu hayranlığın arkasında gizli bir kabul yatıyor: “Ben yapamadım, ama o yaptı.” Yani mesele kötülüğün kendisi değil, onun yakalanmadan yapılabilmesi.
Yanlış artık utanılacak bir şey değil; yakalanmak utanılacak hale geldi.
Giderek daha çok kişi, dürüstlüğü saflıkla eş tutuyor.
Düzgün olmak, aptalca bir lüks gibi görülüyor.
Toplum, “erdemli insan”ı değil, “akıllı hilekârı” ödüllendiriyor.
Ve bu öyle sessiz bir normalleşme ki, kimse artık bunun yanlış olduğunu bile tartışmıyor.
Birini dolandıran, haksız kazanç sağlayan, yalan söyleyip sıyrılan birine kızmak yerine “adamda kafa var” deniyor.
Kural dışı davranmak, karakter zafiyeti değil, hayatta kalma yöntemi sayılıyor.
Belki de bu yüzden, kötülük artık korkulacak değil, takdir edilecek bir şey haline geldi.
Ama bu hayranlığın bedeli ağır.
Çünkü her alkış, her “helal olsun”, biraz daha çürütüyor bizi.
Vicdan, aklın gölgesinde kalıyor; dürüstlük, alay konusu oluyor.
Ve en sonunda, kötülüğe değil, sadece onun biçimine karşı çıkıyoruz.
Yani mesele kötü olmak değil, sadece yakalanmamak.
Oysa bu hayranlığın kökü derin bir yerden geliyor.
Uzun yıllar boyunca hakkını arayan değil, yolunu bulan kazandı bu topraklarda.
Emeğin değil, kurnazlığın ödüllendirildiği bir düzen kurduk.
Böyle olunca da “iyi insan” tanımı değişti: artık kimseye zarar vermemek değil, kimseye yakalanmadan zarar vermek meziyet sayılıyor.
Bu sessiz çürümenin adı uyanıklık oldu, içi boşaltılmış erdemlerin yerine geçti.
Ama en ironik tarafı şu: herkes birbirini kandırmaya çalışırken, sonunda herkes kandırılıyor.
Çünkü “kurnazlık” bir noktada döngüye girer; her zeki hilekârın karşısına ondan daha büyük bir hilekâr çıkar.
Toplum, kendi içindeki güven duygusunu yitirir.
Artık kimse kimseye inanmaz; dostluk, işbirliği, samimiyet kalmaz.
Böyle bir ortamda en dürüst insan bile kendini aptal gibi hissetmeye başlar.
Ve işte o anda, çürüme resmileşir.
Belki de yeniden başlamanın yolu, “uyanıklığı” zekâdan, “hileyi” başarıdan, “kurnazlığı” yaşam becerisinden ayırmaktan geçiyor.
Çünkü bazı “zekâ” biçimleri yalnızca sistemin çürüğünü parlatır; insanı değil, suçu akıllı gösterir.
Ve günün sonunda, hepimiz aynı masada otururuz — birbirini kandırdığını sanan ama aslında birlikte batan insanlar olarak.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
Bu Yazının Yorumları
Son Eklenenler
Son Yorumlar
Emre Bağce- 2 saat önce
Bu güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Dileriz ha... Hakikati Eğip Bükenlerin Çağınd...
Zeliha- 19 saat önce
Kavgadan hayrı kim görmüş de onlar görsün geçici me... Hakikati Eğip Bükenlerin Çağınd...
HÜSEYİN ÇAĞLAYAN- 6 gün önce
Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim. Muhalefet Ne Yapmalı: Halkın Um...