Okuryazar / Yazılar / Olması Gerekenlerin Olmaması yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: Hasret AKSOY
  • Kategori: Kategorisiz
  • Bu yazı Okuryazar’a 2 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 5
0 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Olması Gerekenlerin  Olmaması

Olması Gerekenlerin Olmaması

Olması Gerekenlerin Olmaması …ve görünmeyen yüklerin ağırlığı Olması gereken şeylerin olmamasından o kadar yoruldum ki… Yetemiyorum. Sürekli başkalarıyla kıyaslanmaktan yoruldum. Etrafımda, hiçbir şeye tam anlamıyla mutmain olmayan insanlardan yoruldum. Ne yapsam, ne kadar çabalasam da hep bir eksik, hep bir açık bırakmışım gibi. Ne eşim memnun, ne babam memnun, ne annem memnun… Eşimin ailesi de öyle. Yaptıklarım görülmüyor; ama yapamadıklarım, yemediğim lokmalar ya da bana zorla dikte edilmeye çalışılanlar hemen fark ediliyor. Sanki kafalarında beni tamamlamışlar: “Sen zaten böylesin, kesin böyle yaptın, kesin şöyle davrandın.” Oysa neysem oyum. Ama insanlar tuhaf bir şekilde, benim hakkımda benden daha çok fikre sahipler. Sadece şaşkınlık içinde izliyorum. Üzerimde zaten bu kadar yük varken, kendime ayırdığım birkaç saati bile doldurma peşindeler. Sanki beni hiçbir zaman mutlu görmesinler; hep ayakta, hep koşuşturma içinde olmam gerekiyormuş gibi… Evde oturduğumda psikolojik olarak kötü hissediyorum. Bu yüzden sürekli bir şeylerle meşgul oluyorum; istemediğim, benim görevim olmayan işleri bana dikte etmesinler diye. Kendi evimden kaçıyorum çünkü rahat edemiyorum. Sürekli diken üstündeyim. Derin bir depresyonun içindeyim ve hiç kimsenin umurunda bile değil. Bu hâlde bile, sağlıklı bir şekilde üç çocuk yetiştirmeye, topluma faydalı bir insan olmaya çalışıyorum. Ama çok yorgunum. Bir başka yorgunluğum ise aklımın küçümsenmesi, fikrimin sorulmaması… Eve katkıda bulunmam gerekiyormuş gibi davranılması. Evet, maaşım yok; evet, üç çocuk annesiyim. Ama eve nasıl katkı sağlarım diye hiç düşündüler mi? Bir kadının yemek yapması, ütü yapması, çamaşır ve bulaşıkla uğraşması, çocukların ödevleriyle ilgilenmesi, ahlak ve maneviyat gelişimlerine emek vermesi zaten eve katkı değil mi? Neden bu görünmez emek, ekonomik değer olarak görülmez? Bir erkek, kazandığı parayı hür iradesiyle özgürce harcarken, bağışlarken ya da yatırım yaparken, ona kimse “Nasılsın?” bile demezken; bir ev hanımının, içtiği bir kahvenin parasının hesabını vermek zorunda bırakılması… Yaptığı market alışverişinin “onun harcaması” sayılması… Bunlar, en ağır psikolojik şiddet biçimlerinden biri değil midir? Bu toplumdaki roller nedir, bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey; hayatımdaki her insan bana bir rol biçmiş. Ve ben, farkında olmadan onların senaryosunu oynuyor gibi hissediyorum. Belki de en büyük hayalim, kimsenin benden fazlasını beklemediği, herkesin kendi sorumluluğunu üstlendiği, yüklerin eşitçe paylaşıldığı bir hayat… O zaman ne kadar kolay olurdu her şey.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Mehmet Ali Zengin- 1 hafta önce

Saygılarımla Müezzin Hulusi

Murat Akçakoca- 1 hafta önce

Var idi yüreğinde onmaz sandığı bir enaniyet, Hamdo... Müezzin Hulusi

Ayşenur Uygun- 1 hafta önce

teşekkür ederim, iyi günler Anlaşalım!
Daha Fazlasını Gör