Okuryazar / Yazılar / Durmak da Bir Yoldur yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: MUSTAFA KALFA
  • Kategori: Toplum, Deneme
  • Bu yazı Okuryazar’a 7 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 41
1 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Durmak da Bir Yoldur

Durmak da Bir Yoldur

Her sabah aynı ritüelle başlıyor gün: Alarm çalıyor, parmaklarımız uyku sersemi hâlde “ertele” tuşuna gidiyor. O birkaç dakikalık boşlukta huzur var aslında — dünya henüz üzerimize çullanmadı. Ama o tuşu bıraktığımız anda, koşu başlıyor: işe, okula, yetişmemiz gereken bir yere… Kahvemiz soğuyor, mailler yanıt bekliyor, göz ucuyla telefona bakıyoruz, zihnimiz bir sonraki plana kayıyor. Henüz günün başındayken bile bitkin hissediyoruz, çünkü sürekli “yetişmeye” çalışıyoruz. Artık zaman değil biz koşuyoruz, o bizi peşinden sürüklüyor. Bir şeyleri kaçırmaktan korktuğumuz için hiçbir şeyi tam yaşamıyoruz. Yolda yürürken kulağımızda müzik, elimizde telefon; gözümüz, çevremizde olup biteni değil, ekrandaki akışı izliyor. Yağmurun kokusu, sabahın serinliği, kaldırımdaki yaşlı adamın adımlarındaki yavaşlık — hepsi birer fon görüntüsü gibi geçip gidiyor. Ve fark etmeden, hayatı yaşamaktan çok belgelemenin peşine düşüyoruz. Bir anı yaşarken bile, onu paylaşmaya hazırlanıyoruz. Ironik olan şu: yavaşlamaktan korkuyoruz. Sanki durursak geri kalacağız. Bir nefes alsak, dünya bizsiz ilerleyecek sanıyoruz. Ama belki de tam tersi — hızlandıkça biz dünyadan uzaklaşıyoruz. Günün sonunda ne kadar koştuk, ne kadar bitirdik, ne kadar “verimli” olduk diye sayıyoruz; ama hiç “bugün ne hissettim?” diye sormuyoruz kendimize. Belki de bu yüzden çoğu insan geceleri geç yatıyor: günün koşuşturmasından geriye kalan tek sessizlik o anlarda çünkü. Yastığa başını koyduğunda fark ediyorsun; bütün gün hareket ettin ama bir kere bile gerçekten durmadın. Yavaşlık, çoğu insanın sandığı gibi tembellik değil aslında. Bazen sadece bir fincan kahvenin buharını izlemektir; ya da bir cümlenin içinde kaybolup kelimeleri acele etmeden tartmaktır. Yavaşlık, zamanı uzatmaz ama anlamı derinleştirir. Birini dinlerken sözünü kesmemek, kendine bir şey anlatırken acele etmemek, ya da bir manzaraya bakarken fotoğraf makinesine değil, gözlerine güvenmektir. Hepsi aynı kapıya çıkar: farkında olmaya. Ne ilginç değil mi, çocukken “hadi” diyen yoktu, ama her şey yine de zamanında olurdu. Şimdi ise “hadi” demediğimiz an suçluluk hissediyoruz. Belki de büyümek, biraz da hızın içinde kaybolmayı öğrenmek demek. Ama kaybolduğumuzu fark ettiğimizde, geri dönmek de bizim elimizde. Bazen sadece durup derin bir nefes almak bile küçük bir isyan gibi geliyor. Ve belki de en güzel isyan bu: hızla akan bir dünyada, kendi ritmini korumak. Yavaşladığında dünya daha net duyuluyor — insanların sesleri, rüzgârın uğultusu, kalbinin kendi atışı… Belki de huzur hiçbir zaman bizden uzaklaşmadı; biz sadece ona yetişmeye çalışırken, onun yanında yürümeyi unuttuk. Yavaşlık, hayatın bizden kaçmadığını; bizim ondan kaçtığımızı hatırlatır.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Sena Sabcıoğlu- 5 gün önce

bende şiir severim =) Mecburen Sustum

Hasret AKSOY- 6 gün önce

Şiir severim :) Mecburen Sustum

Zeliha- 6 gün önce

@emrebagce Rica ederim yazınız da söyledikleriniz g... Hakikati Eğip Bükenlerin Çağınd...
Daha Fazlasını Gör