Okuryazar / Kitaplar / Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar isimli kitabı görüntülemektesiniz.
Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar

Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar

1 kişi beğendi
0 kişi okudu
0 kişi inceledi ve yorumladı
0 kişi alıntıladı ve paylaştı
Hakkında

Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar

Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar - Editör: Murat Serdar Pdf E-kitap Oku / İndir

Murat Serdar'ın editörlüğünü yaptığı Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar kitabı Okuryazar'ın dijital kitaplığında. Pdf e-kitap olarak okuyabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. 


Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar Hakkında

Orta Çağ olarak M. S. V. yüzyıldan XV. yüzyıla kadar yaklaşık bin yıllık bir zaman dilimini kapsar. Tarihi çağlara ayıran bilim uzmanları tarafından Orta Çağ’ın başlangıç ve bitiş tarihleri farklılık arz etse de bizim kültür coğrafyamızda genel geçer kabul Kavimler Göçü (M. S. 375) ile başlar ve İstanbul’un fethi ile son bulur. Bu zaman dilimi bilinen dünyanın şekillenmesine etki eden birçok olayı içerisinde barındırmaktadır. Kavimler Göçü ile doğudan batıya hareket eden kitleler günümüz Avrupası’nın şekillendirmiştir. İslamiyet’in doğuşu ve İslam dininin ilmi teşvik etmesiyle İslam aleminde ilmin yıldızı parlamıştır. Haçlı Seferleri kendi girdaplarında sıkışmış olan Batı’nın İslam Medeniyetini ve coğrafyasını tanımasına, Moğolların Batıya Yürüyüşü birçok coğrafyanın aynı çatı altında birleşmesine yol açmıştır. O dönemde sebebi ve çaresi bilinmeyen salgın hastalıklar (Kara Veba) birçok insanın ölmesine sebebiyet vermişti.

Günümüzde ülkemizde Orta Çağ tarihi alanında yapılan çalışmalar ivedilikle artmakla birlikte maalesef istenilen düzeyde değildir. Bu çerçevede Orta Çağ döneminde yaşanmış tarihi gelişmeleri objektif bir şekilde ele alıp yorumlamak elzemdir.

Kitapta Orta Çağ tarihi alanına katkı sağlamak amacıyla dört faklı çalışmaya yer verilmiştir. Bu çalışmalar konu olarak birbirinden bağımsız olup Orta Çağ tarihi çatısı altında toplanmıştır. Eseri oluşturan bölümlerin her biri kendi alanında uzman akademisyen ve araştırmacılar tarafından yazılmış özgün çalışmalardır. Bu eserin literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Eserde yer alan metinlerdeki yazım dili, dipnot ve kaynakçalar mümkün olduğu kadar birbirleriyle aynı düzen içerisinde verilmeye çalışılmıştır. Diğer taraftan yazarların özgünlüğünü korumak adına müelliflerin belirlediği akışı bozmayan farklılıklar hoş görülmüştür. Dört bölümden oluşan eserin ilk bölümünde, “Dionysios Bar Ṣalibi'nin Luqbal Tayoye İsimli Eserinde İslam İnancına Reddiyesi” araştırıldığı çalışma yer almaktadır. İkinci bölümde, “Servitus Perpetua’dan Servi Camerae’ye: Orta Çağ Almanya’sında Yahudilerin Hukuki Durumu” ile ilgili çalışmaya yer verilmiştir. Üçüncü bölümü, “Bir Kültür Potası: Anadolu Selçuklularının Özgün Sosyal ve Siyasal Dokusu ve Türkiye Cumhuriyeti'ne Kalan Mirası” ile ilgili araştırma oluşturmaktadır. Dördüncü bölümde, “Dehli Türk Sultanlığı’nın Kuruluşuna Kadar Gücerat’ta Türk Varlığı” ile ilgili müstakil bir çalışmaya yer verilmiştir.  İlgili çalışmada bölüm yazarak katkı sağlayan akademisyen ve araştırmacılar ile kitabın yayımını üstlenerek bize bu imkânı sağlayan Özgür Yayınlarına teşekkürlerimizi sunarız.


Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar - İçindekiler

Kitap içindeki dört yazıya dair ayrıntılı bilgiler aşağıda yer alıyor.


Dionysios Bar Ṣalibi'nin Luqbal Tayoye İsimli Eserinde İslam İnancına Reddiyesi

Murat Baydemir

Dionysios Bar Salibi (ö. 1171), XII. yüzyılda yaşamış olan Süryani Ortodoks Kilisesi’nin en üretken, tartışmacı, öğretici ve etkili ilahiyatçılarından biri olarak kabul edilmektedir. Luqbal Tayoye (Araplara Reddiye) adlı eserinde, Kur’an ayetlerini Hristiyan dogmatik kabuller çerçevesinde yorumlamakta; bu sayede Süryani cemaatinin inanç bütünlüğünü, teolojik istikrarını, doktrinel devamlılığını ve topluluk içi bağlılığını korumayı hedeflemektedir. Bu makale, söz konusu metnin Mingana Syr. 239 numaralı elyazmasına dayanan Joseph P. Amar edisyonunu esas almakta; ayet referanslarını filolojik, tarihsel, bağlamsal ve karşılaştırmalı analiz yöntemleriyle dikkatli biçimde incelemektedir. Bar Salibi’nin metinsel seçicilik, bağlamdan koparma, anlam kaydırma, teolojik terim ekleme ve kısmi alıntı gibi polemik stratejileri ayrıntılı biçimde analiz edilmekte; Hz. İsa’nın iki tabiatı, Teslis öğretisi, ruh kavramı ve peygamberlik müessesesi etrafında şekillenen tartışmalar değerlendirilmektedir. Ayrıca araştırma, Ebied, Jacobs ve Moqbel gibi çağdaş akademisyenlerin güncel katkılarını da dikkate alarak elyazma geleneği, istinsah farklılıkları, terim karşılıkları ve metinler arası ilişkileri kapsamlı biçimde ele almaktadır. Böylece metnin polemik yönü kadar didaktik işlevi de vurgulanmaktadır.


Servitus Perpetua’dan Servi Camerae’ye: Orta Çağ Almanya’sında Yahudilerin Hukuki Durumu

Seda Özmen

Orta Çağ Avrupa’sında Yahudilerin hukuki statüsü, yalnızca dini farklılığa dayanan ayrımcılıkla açıklanamayacak kadar çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Bu çalışmada, özellikle Orta Çağ Almanya’sında Yahudilerin “servitus perpetua” (sürekli kölelik) ve “servi camerae” (hazine köleleri) kavramları çerçevesinde tanımlanan statüleri incelenmektedir. Problem, bu statülerin yalnızca teolojik geleneklere değil, aynı zamanda imparatorluk ile papalık arasındaki egemenlik mücadelesine bağlı olarak nasıl şekillendiğidir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, Yahudilerin yalnızca dini azınlık olarak değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi birer unsur olarak nasıl konumlandırıldığını analiz etmektir. 

Çalışmada papa ve imparatorluk fermanları ile konsil kararları olmak üzere birincil kaynaklar sistematik biçimde incelenmiş ve tarihsel açıdan yorumlanmıştır. Teolojik metinler ile seküler belgeler karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiş, Yahudilere yönelik statü değişiminin arka planındaki sosyo-politik dinamikler ortaya konmuştur.

Araştırma bulguları, Yahudilerin zamanla yalnızca “korunması gereken tanıklar” değil, aynı zamanda imparatorluk otoritesine doğrudan bağlı ve ekonomik anlamda sömürülebilir birer “hükümdar mülkiyeti altında özel topluluk” hâline getirildiklerini göstermektedir. “Servi camerae” statüsü, Yahudilerin klasik anlamda bir köleliğe indirgenmesini değil, seküler egemenliğin bir yansıması olarak onları mali, siyasi ve hukuki anlamda imparatora bağlayan özgün bir rejimin oluşumunu temsil etmektedir.


Bir Kültür Potası: Anadolu Selçuklularının Özgün Sosyal ve Siyasal Dokusu ve Türkiye Cumhuriyeti'ne Kalan Mirası

Hüseyin Erkan Bedirhanoğlu

Anadolu, Anadolu Medeniyetleri veya Küçük Asya, sürekli fetih ve istila seferlerine tanıklık eden jeopolitik tarihiyle Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevi görmektedir. Mezopotamya ve Mısır’ın güneydoğudan, eski Akdeniz uygarlıklarının ise batıdan Anadolu’yu çevrelemesi, bu bölgeyi bir uygarlıklar beşiği haline getirmiştir. XI. yüzyılın başlarında, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun önde gelen isimlerinden Çağrı Bey’in Doğu Anadolu’ya başlattığı bir dizi akın, Selçukluların bölgeyi tamamen fethetmesinden önceki altmış yıllık aralıklı akınların başlangıcını oluşturmuştur. Selçuklular, 1071’deki çok önemli Malazgirt Savaşı’na kadar Anadolu’ya çeşitli seferler düzenlemişlerdir. Dini gayret, keşif ve savaş ganimeti arayışı bu seferlerin başlıca motivasyonlarıydı. Bu dönemdeki önemli Selçuklu zaferleri arasında 1048’de Pasinler Savaşı ve 1064’te Ani’nin ele geçirilmesi yer almaktadır; her ikisi de Bizans İmparatorluğu’na karşı Malazgirt’te kazanılan kesin zaferin yolunu açan önemli askeri başarılardır. Bu mühim savaş, Anadolu’nun bir Türk bölgesine dönüştürülmesinin ilk adımlarını temsil etmektedir. Malazgirt’in ardından Sultan Alp Arslan stratejik fetih politikaları uygulayarak Anadolu üzerindeki Türk kontrolünü hızla pekiştirdi. Miryokefalon Savaşı’ndaki Selçuklu zaferinin ardından Bizans İmparatorluğu nihayet Anadolu üzerindeki Türk hakimiyetini tanımıştır. Bu çalışma, Anadolu Medeniyetlerindeki kültürel faaliyetlerin yanı sıra o dönemdeki sosyal ve siyasi olayları ve bunun günümüz Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı mirasını incelemektedir.


Dehli Türk Sultanlığı’nın Kuruluşuna Kadar Gücerat’ta Türk Varlığı

İsa Eryılmaz

Hindistan'daki Türklerin tarihinde çok eski bir geçmişe sahip olan Gücerat, kesin olarak Dehli Sultanı Alâeddîn Muhammed Halacî (1296-1316) zamanında fethedilinceye kadar muhtelif Türk boy ve devletlerinin akınları ve idaresi altında kalmıştır. Türklerin bu ülkeyle ilgileri halihazırdaki kaynaklara göre M.Ö. I. binde Kuzeybatı Hindistan'a inen Sakalar'dan başlatılsa da çok daha eskilere gittiği tahmin edilmektedir. Bu ülkeye Türkler'in dışında da gelen yabancı kavimler olmuştur. Arîler, İskender ve halefleri, Persler veya Müslüman Araplar bunlardan sadece bir kaçıdır. Ancak bunların hiçbirisi bu ülkenin tarihinde Türkler kadar derin izler bırakamamış ve zaman içerisinde yerli Hint kültürü karşısında silinip gitmişlerdir. Sakalar'dan başlamak üzere Kuşan, Akhun, Gazneli ve Gurlu dönemlerinde Türkler, askerî ve idarî alanlar yanında dinî, sosyokültürel ve iktisadî alanlarda, Hint devlet ve toplum hayatında kalıcı etkiler bırakmışlardır. Öyle ki bu ülkenin ilk adı olan Gurceretra/Gurcaratrâ, V. yüzyılın sonlarında Hindistan'a gelen Gucer/Gucar kabilesine atfedilmektedir. Bölgede tespiti yapılan nümizmatik ve epigrafik kayıtlar, Kuşan devrinden itibaren Türk hâkimiyetinin Gücerat limanlarına kadar ulaştığını göstermektedir. Nitekim Kuşan hükümdarı Kanişka devrinde (M.S. 78-106) Sauraştra (Gücerat)'ya hâkim olunmasıyla Hindistan ile Roma arasında yapılan deniz ticareti epey bir müddet Türklerin kontrolünde yapılmıştır. Bu arada Türkistan'daki İpek Yolu ticaretine de hâkim olan Kuşan İmparatorluğu, Gücerat limanlarının kontrol altına alınmasıyla Partları devre dışı bırakarak Roma'ya ipek taşımış ve uluslararası ticarette hatırı sayılır bir güç haline gelmiştir. Bunun dışında özellikle Gazneli Mahmud'un seferleri sırasında Müslüman Türkler'in Gücerat şehirlerindeki mevcudiyetleri ülkedeki Türk varlığını belirgin hale getirmiş ve Gurlu akınları sonrasında Dehli Türk Sultanlığı'nın tesisi ile Gücerat'ta Türk hâkimiyet dönemi kalıcı olarak başlamıştır. Bütün bu gelişmeler Gücerat'ta, XIV. yüzyılın sonlarında müstakil bir Türk devleti kurarak bugün halen ayakta olan kültürel miraslarıyla temayüz eden Muzafferîler'in ortaya çıkmasını sağlamıştır.


Konu: Orta Çağ Tarihine Dair Yazılar Murat Serdar Orta Çağ, Selçuklu, İslamiyet E-kitap oku, E-kitap indir, Pdf kitap oku, Pdf kitap indir

Kitap Yorumları

Şu yazılar da ilginizi çekebilir