- Yazar: Okuryazar Editöryal
- Kategori: Eğitim
- Etiketler: Deyimler, Deyimlerin Anlamları, Deyim örnekleri
- Bu yazı Okuryazar’a 11 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 9

Deyimler Sözlüğü: G Harfi ile Başlayan Deyimler ve Anlamları (3. Kısım)
G harfiyle başlayan deyimler 3. kısım, Türkçemizin anlatım gücünü artıran, duyguları ve düşünceleri etkili biçimde ifade etmeye yarayan kalıplaşmış söz öbeklerinden oluşur. Bu sayfada, "gözyaşına boğulmak" gibi mecazlı deyimlerden, günlük konuşmalarda sıkça karşılaşılan kısa deyimlere kadar G harfiyle başlayan en çok bilinen deyim örneklerini ve anlamlarını bir araya getirdik.
Türk dili derslerinde, edebi metinlerde veya günlük diyaloglarda sıkça karşımıza çıkan bu deyimler, hem çocuklar hem de yetişkinler için dilin zenginliğini keşfetme fırsatı sunar. Özellikle deyim nedir, deyimlerin özellikleri nelerdir gibi soruların yanıtlarını arayan kullanıcılar için bu sayfa, alfabetik ve sade bir kaynak niteliği taşır.
Arama motorlarında sıkça aratılan "G ile başlayan deyimler ve anlamları", "en bilinen kısa deyimler", "ilkokul için 3 tane deyim örneği" gibi sorgulara cevap niteliği taşıyan bu liste, aynı zamanda eğitim amaçlı sunumlar, sınav hazırlıkları ve genel kültür açısından da oldukça yararlıdır.
Sayfanın devamında, G harfiyle başlayan deyimlerin anlamlarını, örnek cümlelerle birlikte detaylı olarak inceleyebilirsiniz.
G Harfi ile Başlayan Deyimler (3. Kısım)
Bu kısımda "Gözyaşına boğulmak" deyiminden "Güveyi girmek" kelimesine kadarki tüm deyimler yer alıyor.
Gözyaşına boğulmak:
Çok ağlamak.
Gradosu düşmek:
Argo, İtibarı azalmak, derecesi düşmek. Örnek: "Kızda insanlığın ve her türlü kabiliyetlerinin gradosu seneden seneye düşerken, böyle sevginin aslındaki temizlikle devam etmesine imkân yoktu."
Granit gibi:
Güçlü, dayanıklı, sert.
Gurbet çekmek:
Doğup yaşadığı yerleri özlemek.
Gurbete çıkmak:
Doğup yaşanılan yerden uzaklaşmak.
Gurbete (gurbet ele) düşmek:
Aile ocağından uzak bir yere gitmek.
Gurk etmek:
Tavuk kuluçkaya yatmak isterken veya yavrularını çağırırken "gurk gurk" diye ses çıkarmak.
Gurk olmak:
Kuluçkaya yatmaya hazırlanmak.
Gurka yatmak:
Tavuk civciv çıkarmak için yumurta üzerine oturmak.
Gurup etmek:
Güneş, batmak. Örnek: "Güneş kuru bir kütük ateşi gibi kımıldayan al alevler arasında gurup ediyordu."
Gurur duymak:
Gururlanmak. Örnek: "Bu acıya kendi sebebiyet verdiğini hissetmekten gurur duyuyordu."
Gurura kapılmak:
Büyüklenmek, gururlanmak. Örnek: "Sataşmalarını artırıyor ve yersiz bir gurura kapılıyordu."
Gururuna ağır gelmek:
Kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek.
Gururuna dokunmak:
Kişiliği zedelenmek, onuru kırılmak.
Gururunu ayakaltına almak:
Her türlü fedakârlığı göze alıp ödün vermek, ilkelerden vazgeçmek.
Gururunu okşamak:
Bir kimseyi yüzüne karşı överek, becerilerini söyleyerek duygulandırmak.
Güce sarmak:
Bir iş güç bir duruma gelmek, güçleşmek.
Gücü gücü yetene:
Haklılığa değil kaba kuvvete veya güce dayanılarak.
Gücü kesilmek:
Kuvveti, takati azalmak. Örnek: "Yavaş yavaş gücüm kesiliyor, işte o zaman ağlamaya başlıyorum."
Gücü yetmek:
Eldeki imkânlarla ancak altından kalkabilmek, üstesinden gelebilmek. Örnek: "Zaman zaman, şiirin ne olduğunu elimin erdiği, gücümün yettiği kadar anlatmaya çalıştım."
Gücüne gitmek:
Bir söz, bir davranış bir kimsenin onuruna dokunmak, o kimseye ağır gelmek. Örnek: "Doğrusu onun bu sözleri gücüme gitti, çünkü hak etmedim o sözleri."
Gücüne koşmak:
Bir sorunun kolay çözümü varken onu güçleştirmek.
Güç gelmek:
Bir şeyin yapılmasında zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmak.
Güç mevkide kalmak:
İçinden çıkılması zor bir durumda bulunmak. Örnek: "Hemen kararını vermekten âciz olan Hasan ne kadar güç bir mevkide kalmıştı?"
Güçlüğü (güçlükleri) yenmek:
Bir güçlüğü, zorluğu ortadan kaldırmak.
Güçlük çekmek:
1. Maddi açıdan sıkıntı içinde olmak. 2. Mec., Zorlanmak. Örnek: "Cellat bana bu aynanın evveliyatını anlattığında ona inanmakta güçlük çektim."
Güçlük çıkarmak:
Bir şeyin gerçekleşmesini engelleyici sebepler ileri sürmek. Örnek: "Ancak çoğu sansür görevlisi de rüşvet alabilmek için güçlük çıkarıyordu."
Güçsüz düşmek:
Gücü yetmemek. Örnek: "Silahlarından birini elinden bırakmış, güçsüz düşmüştür."
Güdük kalmak:
1. Büyüyememek, küçük, bodur kalmak. 2. Mec., Bitmemiş, sonuç vermemiş durumda olmak.
Gül gibi:
Çok iyi, çok güzel. Örnek: "Herkes evinin önünü temizlesin, şehir gül gibi olur."
Gül gibi bakmak:
1. Geçimini para sıkıntısı olmadan sağlamak. 2. İyi, temiz bakmak. Örnek: "Çocuğuna gül gibi bakıyor."
Gül gibi geçinmek (yaşamak):
1. Çok iyi anlaşmak, geçinmek. 2. Pek geniş olmayan bir imkânla rahat, sıkıntısız yaşamak. Örnek: "Allah bereket versin, gül gibi geçiniyorum."
Gül üstüne gül koklamamak:
Bir sevgili üstüne bir ikincisini sevmemek.
Güler misin, ağlar mısın!
Hem gülünecek hem üzülecek nitelikteki şaşırtıcı olaylar karşısında söylenen bir söz.
Gülerken ısırmak:
İyilik yapar görünüp kötülük yapmak.
Gülle gibi:
1. Çok ağır. 2. Hâlsiz, yorgun argın. Örnek: "Ayakkabılarını giymeden gülle gibi çocukların yanına düştü."
Gülleri yarılmak:
Çok keyiflenmek. Örnek: "Kahpe karının neredeyse gülleri yarılacaktı."
Güllük gülistanlık:
Sorunları bulunmayan; neşe, bolluk ve huzur içinde olan yer. Örnek: "Ne zaman güllük gülistanlık içinde olacağız acaba?"
Gülmekten kırılmak ((katılmak, yarılmak):
Aşırı ölçüde gülmek, çok gülmekten halsiz düşmek. Örnek: "Ne matrak adamdı, hareketlerine gülmekten kırıldık hepimiz."
Gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz:
Birinin uygunsuz özellikleri sayılırken bunların öteden beri bilindiğini anlatmak için söylenen bir söz.
Gülüp geçmek:
Bir durumu umursamamak, aldırış etmemek, gülünç bulup üzerinde durmamak. Örnek: "Gülüp geçilecek bir iş sanmayın sakın, ciddi durun üzerinde."
Gülüp oynamak (söylemek):
Neşeli, sevinçli, keyifli, güzel vakit geçirmek.
Güm güm atmak:
Kalp heyecanla çarpmak. Örnek: "Göğsünün nasıl güm güm attığını fark eder, ne olur diye meraka düşmekten kendini alamazdı."
Güm güm etmek:
Derinden yankılı ses olmak, ses çıkmak.
Güme gitmek:
1. Anlaşılmamak. Örnek: "Ama sözleri motor gürültüsünün içinde güme gitti." 2. Boşu boşuna ölmek, hiç uğruna ölmek. Örnek: "Baktım ki güme gideceğim, yavaşça kayığın baş yanına gittim ve kendimi denize salıverdim." 3. Değeri anlaşılmadan yitip gitmek. Örnek: "Gelgelelim çağın sansürü, dine karşı çıkıyorsa Yunus'un nice imanlı şiiri güme gidecekti, demektir."
Güme götürmek:
Anlaşılmasını engellemek. Örnek: "Demagog, kelime oyunu içinde hakikati güme götüren bir hokkabazdır."
Gümleyip gitmek:
Argo, Beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek. Örnek: "Bütün incelikleri titizlikle gözeten bir kadın olduğu için kırk altı yaşında gümledi gitti annem."
Gümrük koymak:
Engel olmak, kısıtlamak. Örnek: "Yalnız hareketlerime değil, sözlerime de gümrük koyacak."
Gümrükten mal kaçırır gibi:
Yangından mal kaçırır gibi.
Gün ağarmak:
Tan yeri aydınlanmak. Örnek: "Kalın perdenin ardında gün ağarmıştı."
Gün almak:
1. Bir iş yapmak için ilgili kişiden gün ayırmasını; belirli bir tarih tespit etmesini istemek, randevu almak. 2. Yaşını bitirip daha sonraki yılın bir ya da birkaç gününü almak. Örnek: "Doktordan gün almayı unutmamışsındır umarım."
Gün atmak:
1. Davayı ileri bir tarihe bırakmak. 2. Güneş doğmak. Örnek: "Süleyman kâhya gün atıncaya kadar çadırların arasında dolaştı."
Gün batmak:
Güneş batmak.
Gün doğmak:
Sabah olmak.
Gün eylemek:
Gün geçirmek. Örnek: "Çıksam yüksek bellere gün eylesem / Acep nazlı yâr duyar mı ola?"
Gün geçirmek (öldürmek):
Boş şeylerle vakit geçirmek.
Gün gibi açık:
Çok açık, çok belli.
Gün görmek:
Bolluk, mutluluk, esenlik içinde huzurlu günler geçirmek. Örnek: "Kaygılanma evlâdım, daha çok günler göreceksin inşallah."
Gün görmemek:
Sıkıntı içinde yaşamak. Örnek: "Üçü de kocadan gün görmemişler, üçü de mazlum ve boynu bükük kadın..."
Gün görmüş:
Başından nice işler geçmiş, tecrübeli, görüp geçirmiş, çok yaşamış. Örnek: "Gün görmüş insanlarla konuşmaktan zevk alırım."
Gün ışığına çıkmak:
Aydınlanmak, açıklığa kavuşmak, anlaşılır olmak. Örnek: "İşlediği tüm suçlar yakında gün ışığına çıkacaktır."
Gün kavuşmak:
Güneş batmak, akşam olmak. Örnek: "Gün kavuşurken Handune'nin de hareket derecesi artmış."
Gün koymak:
Yapılacak bir iş için gün belirlemek.
Gün saymak:
Herhangi bir iş veya olayın belirlenmiş süresinin sonunu heyecanla beklemek.
Gün yemek:
hapis cezası almak. Örnek: "Arkadaşım altı ay gün yedi."
Gün yüzü görmemek:
1. Güneş ışığından uzakta kalmak, ışık görmemek. 2. Mc., Hiç kullanılmamak, yeni kalmak.
Gün yüzü görmemiş (söz, küfür):
1. Hiç kullanılmamış. 2. Ortalığa çıkmamış. 3. Çok ağır hakaret içeren.
Günah çıkarmak:
1. Hristiyanlar, Tanrı'nın bağışlaması için papaza gidip işlediği günahları anlatmak. 2. Mec., Kötü davranışlarını, suçlarını açıklamak, anlatmak. Örnek: "Sözlerinin ardında sitem vardı ama daha çok günah çıkarıyordu."
Günah işlemek:
Dince suç sayılan bir iş yapmak. Örnek: "Yetimlerin malını yiyerek günah işleyenlerden mutlaka hesap sorulacaktır."
Günah olmak:
Yazık olmak: Bu mala bu kadar para vermek günah olur.
Günaha girmek:
Dini bakımdan suç sayılacak bir iş yapmak ya da söz söylemek. Örnek: "Sebepsiz yere adam öldürmek, günaha girmek demektir."
Günaha sokmak:
Günah işlemesine yol açmak, dinin buyrukları dışına çıkmasına zemin hazırlamak. Örnek: "Kes sesini de bizi günaha sokma."
Günahı (günahı vebali) boynuna:
"Ben karışmam, sorumluluk sana veya ona düşer' anlamında kullanılan bir söz. Örnek: "Günahı boynuna, doping de yapıyormuş."
Günahı kadar sevmemek:
Sevmemek, nefret etmek. Örnek: "Kışın çok karlı, tipili günlerinden başka günlerini günahı kadar sevmezdi."
Günahını vermez:
"Çok cimri, eli sıkı, hasis" kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır.
Güncelliğini korumak:
Önemini sürdürmek, yitirmemek. Örnek: "Bu sorun hâlâ bütün güncelliğini korumaktadır."
Güncelliğini yitirmek:
Süre aşımına uğrayarak önem ve değerini yitirmek. Örnek: "Güncelliklerini yitirdikçe ölen o yazılar gibi şiirler de ölür."
Gündeliğe gitmek:
Günlük işler yaparak gelir sağlamak. Örnek: "Kör Mustafa bahçelerde çalışır, gündeliğe gider, sarnıç sıvar, dam aktarır, kuyu kazar."
Gündeme almak:
Bir kurul toplantısında görüşülecek konuları bir listeyle belirlemek.
Gündeme getirmek:
1. Bir toplantıda bir konuyu tartışmak, görüşmek için önermek. 2. Mec., Bir konuya güncellik kazandırmak.
Gündüz külahlı, gece silahlı:
Gerçekte iyi olmadığı hâlde iyi gibi görünen kimseler için kullanılan bir söz.
Güneş açmak:
Güneş bulutlardan sıyrılıp görünmek. Örnek: "Batum'da yağmur kırk gün kırk gece yağsa da güneş bir açtı mı, çakıl taşı döşeli sokaklar saniyesinde kuruyuverir."
Güneş almak:
Bir yere güneş ışığı ulaşmak. Örnek: "Evin bir odası güneş almıyor."
Güneş batmak:
Gün sonunda, güneş ufukta kaybolmak. Örnek: "Akşam iyice yaklaşmış, güneş batmaya yüz tutmuştu."
Güneş çarpmak:
Sıcak havada güneş altında çok kalmaktan hasta olmak.
Güneş çavmak:
Güneş yayılmak, güneş doğmak.
Güneş doğmak:
Sabahleyin güneş ufuktan yükselmek.
Güneş görmek:
Güneş ışığından yararlanır durumda olmak. Örnek: "Balık beslenen havuz mutlaka güneş görmelidir."
Güneşe karşı işemek:
Kaba saygı gösterilmesi gereken şeylere saygısızlık göstermek.
Güneşi üzerine doğdurmamak:
Güneş doğmadan önce yataktan kalkmak. Örnek: "Ömrübillah güneşi üzerine doğdurmamış olmakla övünüyor."
Güneşin alnında (altında):
Güneşin yakıcı ışınları altında.
Günlerden bir gün:
Herhangi bir gün, önceden belli olmayan bir gün, vaktiyle. Örnek: "Günlerden bir gün bu güzel gemilere binme nasip oldu."
Günleri gece olmak:
Çok kederlenecek bir durum içinde bulunmak.
Günleri sayılı olmak:
1. İçinde olunan günlerde ölecek olmak. 2. Bulunduğu yerde kalmak için birkaç günü kalmak. Örnek: "Doktorlara bakılırsa anneannemin günleri sayılıymış."
Günlük güneşlik görünmek:
Sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak.
Günlük tutmak:
Her gün yaşananları, olayları ve anıları bir deftere yazmak. Örnek: "Şimdiye kadar günlük tutmadım, olanı biteni kaydetmediğim için birçok şeyi unuttum."
Günü birliğine:
Sabah gidip akşam dönmek üzere. Örnek: "Size günü birliğine konuk olmak istiyoruz."
Günü dolmak:
1. Önceden belirlenmiş bir süreyi tamamlamak. 2. Ömrünü tamamlamak, eceli gelmek. Örnek: "Benim tavukların günü daha dolmamışsa suçlu olan ben miyim?" 3. Hamilelikte çocuğun olması gereken süreyi tamamlamak, doldurmak.
Günü gününe uymaz:
Her zaman aynı durumda bulunmaz, kararsız.
Günü kurtarmak:
Günün ağır koşullarını ve engellerini bir biçimde atlatmak. Örnek: "Gelecek insanın mutluluğu için günümüzü kurtarmak hangi babayiğidin harcıdır?"
Günü yetmek:
1. Ölüm zamanı gelmek. 2. Gebe için doğum vakti gelmek.
Günün adamı:
1. Zamanın gereğine göre tutum ve yön değiştiren, çıkarını gözeten kimse. 2. Kendisinden o günlerde çok söz edilen.
Gününü doldurmak:
Bir işin gerçekleşmesi için geçmesi gereken zamanı tamamlamak. Örnek: "Gününü doldurur doldurmaz senetleri avukata verin."
Gününü görmek:
1. Kötü bir sonla karşılaşmak, cezaya çarptırılmak. 2. Çocuklarının iyi, mutlu günlerini görmek; 3. Aybaşı görmek.
Gününü göstermek:
Tehdit yollu cezalandırmak.
Gününü gün etmek:
Eline geçen imkânları değerlendirmek, hiçbir şeyi dert edinmeyip hoşça vakit geçirmek. Örnek: "Gününü gün eden yöneticilerden kurtulacağımız günler yakındır."
Gününü (günlerini) saymak (beklemek):
Kurtulamayacak hasta son günlerini yaşamak.
Güreş etmek (tutmak):
Güreşmek. Örnek: "Daha bir hafta evvel koruda güreş ederek onu yere yıkmıştı."
Gürleyip gitmek:
Beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek. Örnek: "Huri'nin anası, doğurduktan sonra bir tifo hastalığında gürleyip gitmişti."
Gürültü bastırmak:
Gürültüden daha güçlü ses çıkarıp onu etkisizleştirmek. Örnek: "Barın bütün gürültüsünü bastıran kahkahaları bundan sonra başladı."
Gürültü çıkarmak (etmek, koparmak, yapmak):
1. Düzensiz ve rahatsız edici sesler çıkarmak. Örnek: "Karanlıkta bana çarpıp da gürültü yapmamaya dikkat ederek kapıyı açtım." 2. Kavga, karışıklık, tartışma çıkarmak.
Gürültü çıkmak:
Kavga, tartışma, karışıklık olmak. Örnek: "Bir gürültü çıkarmadan buradan gidiniz..."
Gürültüye gelmek:
Bir iş, bir düşünce vb. telaş ve karışıklığa rastlayarak ilgi çekmemek, üzerinde durulmamak.
Gürültüye getirmek (boğmak):
1. Bir işi, bir düşünceyi telaş ve karışıklık yüzünden ilgi çekmez duruma getirmek. 2. Söz kalabalığından, karışıklıktan yararlanarak istediğini elde etmek.
Gürültüye gitmek:
Telaş ve karışıklığa rastlayarak değeri anlaşılmayıp unutulmak.
Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak:
Korkutmalara, tehditlere aldırış etmeyip dilediği gibi davranmak. Örnek: "Öyle her gürültüye pabuç bırakacak bir adam mı sanıyorlar beni?"
Güven duymak (beslemek):
Bir kimseye, bir şeye güven duymak, inanmak, itimat etmek. Örnek: "O adama güven beslediğiniz için pişman olmayacaksınız."
Güven kazanmak:
Söz, davranış ve yaptığı işlerle çevresindekileri kendisine inandırmak. Örnek: "İnsan, önce güven kazanmalıdır."
Güven vermek:
Kendisinin güvenilir bir kişi olduğu, kendisine itimat edilebileceği duygusunu uyandırmak. Örnek: "Oldukça güven veren birisin."
Güvence altına almak:
Koruma sorumluluğunu üstlenmek.
Güvence vermek:
1. Bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek. 2. Bir sorumluluk karşılığı olarak para vb. ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek.
Güvenceye bağlamak:
Güvence altına almak.
Güvendiği dağlara kar yağmak:
Güvendiği kimselerden yardım alamamak, güvendiği bir şeyin işe yaramadığı anlaşılmak. Örnek: "Çok umutlusun, inşallah güvendiğin dağlara kar yağmaz."
Güveni sarsılmak:
Güveni kalmamak.
Güvenmelik vermek:
Bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek.
Güvenoyu almak:
Hükûmetin tutumu milletvekilleri tarafından onaylanmak.
Güvenoyu vermek:
Hükûmetin tutumu ile ilgili olarak milletvekilleri tarafından olumlu oy kullanılmak.
Güvensizlik duymak:
Güvenmemek. Örnek: "Dikkatle dinlemiyordu bu haberleri. Aksine gittikçe artan bir güvensizlik duyuyordu söylenen sözlere."
Güveyi girmek:
1. Erkek, evlenmek. Örnek: "Kostüm yeni, potinler yeni, gömlek yeni. Güveyi mi giriyorsun çapkın?" 2. İç güveyisi girmek.
🔤 G Harfi ile Başlayan Deyimler (1. Kısım)
🔤 G Harfi ile Başlayan Deyimler (2. Kısım)
🔤 Deyimler Sözlüğü: A'dan Z'ye En Bilinen Kalıplaşmış Deyim Örnekleri ve Anlamları
Beğen ve Yorum Yap
Bu Yazının Yorumları
Şu yazılar da ilginizi çekebilir
Neslihan- 1 hafta önce
Kadir TEPE- 3 hafta önce
Neslihan- 2 ay önce