(: #alıntılar * ”Ne de güzel Türkiye kokuyor!” diyordu. Aslında ayva çiçeklerinin belirgin bir kokusu olmazdı. Ama Süreyya vatan kokusunu alabiliyordu. * Yenge ben hep ölümü özleyerek bu yaşa geldim. * Duyguların, manevi değerlerin yerine, maddiyat ve bir sürü makine aksamı konuluyordu. Acaba Küçük Amerika olmak bu muydu? * Türkiye demokrasiyle idare edilen tek Müslüman ülkeydi. • • #kitapyorumu Naşide Gökbudak’ın kalemini ilk kez okuyorum ama kitabı okurken hissettiğim baskın bir duygu vardı. Sonunu deli gibi merak etmeme rağmen bitmemesini istedim. Sürükleyici bir kurgu, akıcı bir anlatım ve kaliteli bir üslupla yazılmıştı Miralayın Kızı Süreyya. Neden daha önce okumadım ki diyerek kendime kızdım. Kitabın içeriğinden biraz bahsetmek istiyorum. Amasya'da köklü bir ailenin kızıdır Süreyya, oldukça güzel bir kızdır. Miralay bey kızını yeğeniyle evlendirmek ister ama Süreyya bunu kabul etmeyerek kaçar. Zaki adında Afgan bir genç Türkiye'de tıp eğitimi almaktadır. Süreyya ve Zaki’nin yolu bir şekilde kesişir ve bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Bu süreç birçok zorluğu da beraberinde getirir. Karakteri ve aşkları güçlü olan bu iki genç birbirlerinden vaz geçmezler. Tüm bunları okuduğunuzda kitabın ana meselesinin aşk olduğunu düşünmeniz mümkündür ama kesinlikle değil. Dönemin Türkiyesi ve siyasi olaylarına değinilmiştir. Ayrıca Zaki ve Süreyya'nın Afganistan'da yaşadığı dönem içerisinde de bir başka ülkenin iç çatışmalarını ve sorunlarını okuyorsunuz. Kitabın bir önsözü ve son sözünün bulunması ve o son sözde yazanlar beni çok duygulandırdı. Naşide Gökbudak’ın sadece bir aşk romanı yazdığını söylemek büyük haksızlık olur. Çünkü o Türkiye’nin kendisi için savaş verdiği kimlik arayışını, kadın ve erkek ilişkisi, evliliği, ülkelerin iç sorunlarını tek çatı altında toplayarak sunmayı başarmıştır. Kitabın sonunda ister istemez ağladığım iki şey vardı. Biri Kırmızı Benekli Kelebek şiiri, diğeriyse Ayva ağacına...