Sene 2012

Henüz 2 yıl olmuş haber ve röportajlar yapmaya başlayalı. Öğrencilik yıllarım.

Bir kış günü, değerli bir dostumla Aytunç Altındal ağabeyin yanına röportaj yapmaya gittik.

Her zamanki mekânı Teşvikiye'de bulunan "Aşk cafe"de karşıladı bizi.

İnanılmaz sıcak, samimi, cömert, babacan kısacası tam bir ağabey vardı karşımızda.

Yarı yaşından küçük kardeşlerini aldı karşısına, biz sorduk o anlattı, hatta soracağımız soruları dahi tahmin ederek cevaplar verip bizi şaşırttı.

Acemiydik, kimilerinin ağzından zorla laf alırken, hayatımızda ilk defa bu kadar rahat bir röportaj yapıyorduk.

Bilgileri konusunda hem mütevazı hem cömertti.

Röportaj bitti, çay, kahve eşliğinde şahsi sohbete başladık.

Her konuşması, yılların bilgi-birikimi ve tecrübesiyle harmanlanmıştı.

Biz, arkadaşımla beraber o günü hiç unutmadık. 

Vedalaşırken bize verdiği nasihati de unutmadık.

Ve Aytunç ağabey 2013 yılında vefat etti.

Bunları neden paylaşmak istedim?

Çünkü her gün karşılaştığım ve adına "komplo teorisi" denilen safsataları gördükçe üzülmekteyim.

Aytunç ağabey, bize komplo teorisi üretebilmenin "zeka" gerektirdiğini ve ciddi bir disiplin olduğunu öğreten ilk kişilerdendi.

Düşünün, öyle komplo teorileri üreteceksiniz ki, bu teorilerin doğruluğu Vatikan'ı bile sarsacak!

Nitekim öyle de olmuştu. Aytunç ağabeyin yazıp çizdiklerinden, söylediklerinden en fazla rahatsız olan grup, Kardinallerdi.

Çünkü ne hikmetse bu adam, Vatikan arşivlerinde araştırmaya kapalı olan bölümlerdeki kaynaklardan dahi bilgi sahibiydi!

Velhasıl, dünyada dahi az sayıda bulunan, bilgi ve zeka sahibi komplo teorisyeni sayısı, Türkiye'de 3-5 kişiyi geçmemektedir.

Aytunç ağabeyi tanıdıktan, gördükten, onunla sohbet ettikten sonra şunu defalarca söyleyebilirim ki, 

komplo teorisi üretebilmek zeka işidir. Her önüne gelen komplo teorisi üretemez, safsata ya da hikaye üretir.

Fikirlerin, teorilerin bugünlere bile ışık tutuyor, okumasını bilene... 

Nur içinde uyu Aytunç ağabey...