Okuryazar / Yazılar / Akıl Sağlığı yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

  • Yazar: serhat gönül
  • Kategori: Sağlık, Toplum
  • Bu yazı Okuryazar’a 6 ay önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
  • Gösterim: 193
3 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Akıl Sağlığı

Akıl Sağlığı

AKIL SAĞLIĞI Bir insanın akıl sağlığını kaybetmesi için gerekli olan parametreler nelerdir? Bir insanın akıl sağlığını kaybetme aşamasına gelene kadar neler gereklidir? Bundan yıllar öncesine baktığımız zaman çok soyut kavramlar görebiliriz. Mesela bir insan hayal edelim… Beş kişilik bir ailenin üç çocuğundan biri olsun bu kişi. Bu arkadaşımızın ailesi klasik Anadolu insanı diyebileceğimiz türden ailelerdendir. Baba ya memur ya da işçidir. Ya da bu tarz bir işten emekli olmuş köşesine çekilip artık dinlenip mutlu olmak düşüncesindedir. Ama kader dediğimiz kavram böyle bir şey değil mi? Kul hesap ve plan yaparken o kıs kıs gülermiş. Neyse konumuz dağılmasın, bir trajedi kuralım kafamızda. Bir gün bu aile hep birlikte bir kaçamak yapma fırsatı bulmuş olsun ve şehir dışına gezmeye gitmiş olsun. Klasik bir Anadolu ailesi olduğu için baba sert ve sevgisini göstermeyen bir yapıya sahip çünkü o da babasından görmemiştir. O da evlatlarına aynı şekilde yaklaşır. Böyle bir durumda çocuklar babalarıyla bir şeyler paylaşmak ya da babalarını tanımak için büyük bir mutlulukla yola düşer. Bu şehir Anadolunun tam ortasında, tarihi bakımdan çok zengin ve bir çok uygarlığın gözdesi olmuş bir şehir Sivas olsun. Türkiyenin tam ortasındaki bu şehiri biraz tanıyalım öncelikle… Selçuklu devleti dönemlerinden bugünlere kadar önemli şehirlerden biri olmuştur. Anadolu Selçukluları ile Danişmentliler arasında sürekli el değiştiren bu şehir 1175 yılına kadar bu şekilde devam ettikten sonra 1175 yılında II. Kılıçarslan döneminde tamamen Anadolu Selçuklu Devletine bağlandı. Osmanlı devletine geldiğimiz dönemde Sivas yine gözde şehirlerden biridir. Yıldırım Bayezid'e Anadolunun hakiminin kendisi olduğunu ispat etmek derdinde olan Timur Erzincan’dan başlayarak Osmanlı topraklarına saldırır. Sivas'ta kaleyi koruyan 4000 askeri vahşice öldürür. Diri diri toprağa gömer ve şehri yakıp yıkmaya başlar. Tarihin her döneminde yönetim merkezi olan bu şehir birçok olaya daha ev sahipliği yaptı. En önemli olanlardan biri de Cumhuriyetin ilanı sürecinden öncesinde yapılan Sivas Kongresidir. Alınan kararlar açısından bakıldığı zaman bağımsızlık savaşı vermiş, bu savaşı kazanmış bir şehir diyebiliriz. Günümüze bir çok tarihi eseri taşıyabilmiş bir şehir olan Sivas böyle bir şehirdir. Türkiye'nin tam ortasında olan bu şehirin tahmin edileceği gibi çok fazla yakın komşusu iller de vardır. Ailemize dönecek olursak, ailemiz günü birlik olarak bu komşu illerden birine geziye gitmiştir. Güzel ve keyifli bir günün dönüş yolunda kendilerinin bilmediği alın yazısı olarak adlandırılan trajedi gerçekleşir. Ve ailemiz dönüş yönünde bir trafik kazası geçirir. Beş kişi olarak yola çıkan aileden bir kişi dışında herkes hayatını kaybeder. Ölüm er ya da geç hepimizin yaşayacağı gerçektir. Hayatta kalan açısından bakmaya çalışalım ve bir parça da olsa empati yapmaya çalışalım. Siz olsanız o durumda nasıl bir davranış sergilerdiniz? Bir nevi yıllardır birlikte olduğunuz babanızı tanımaya yeni başlamıştınız. Anneniz bir şekilde uğraşıp didinip bazı şeylerden kısıp birşeyler sahibi olabilmek adına bir araba sahibi olmanızı sağladı. Kardeşleriniz okuyordu, belki evlilik planı içindeydi ve hepsinin hayalleri vardı. Şimdi bu trajik olay sonucu hepsi toz duman oldu ve siz yalnız kaldınız. Arabayı kullanan kişisiniz ve kendinizi bu konuda sorumlu hissetmeniz gayet normal bir davranıştır. Konumuza dönecek olursak, bir ailenin yok olmasından kendini sorumlu tutan bir insan akıl sağlığını nasıl koruyabilir. Sürekli aynı acıyı yaşayacak ve her direksiyona geçtiğinde belki sinir krizleri geçirecektir. Böyle bir durumu yaşamış bir insana nasıl bir yaklaşım sağlayıp nasıl telkinde bulunursunuz? Bizim toplumumuzda bir söz vardır… Allah düşmanımın başına vermesin diye. Bu söz birçok yerde kullanılır ama galiba bu olaya da çok yakıştı. Ben olsam ne yapardım bilemiyorum ama hayata devam etme konusunda çok sıkıntılı bir durum yaşayacağım gayet açıktır. Şimdi asıl konuya dönersek, bir insan böyle bir acıdan ve kendinde hissettiği bu sorumluluk ile akıl sağlığını koruyabilir mi? Korumak için neler yapabilir? Peki diyelim atlatmayı başardı. Hayatına bir şekide devam etmek için çaba göstermeye başladı. Bu insan evlenebilir mi veya çocuk sahibi olmayı ister mi ? Hayata devam etmek dediğimiz şey o elim olayı unutmak mı? Böyle bir olay nasıl unutulur? İnsanların bağrında 40 tane mum yanarmış ve her gün bu mumlardan bir tanesi sönermiş. Böyle acı olaylarda dillendirilir. Bu 40 gün sonra bu acının unutulacağı anlamına gelmiyor elbette ama sanıyorum insan onların hatıraları ve acıları ile birlikte yaşamayı öğreniyor olabilir. Günümüzde de böyle olaylar sürekli yaşanıyor ve ne yazık ki bunlara 3. sayfa haberleri diyip geçiyoruz. Toplumun genel ve önemli sorunlarından biri empati yapmamak olduğunu düşünüyorum. Bugünlerde insanların genel sıkıntısı ve psikolojik açıdan yaşadığı problemlerin başında ekonomik sıkıntılar geliyor. Artık öyle bir hal aldı ki insanlar aynada kendini tanımakta zorlanıyor. Ekonomik koşullar insanların ahlaki durumlarını dahi etkileyen bir etkendir. Bu her dönemde vardı fakat ekonomik koşulların ağırlığı hiç bu kadar yakından hissedilmemişti. En azından benim bildiğim ve yaşadığım kadarıyla… Örneğin bir çok insan bar ve gece klüplerine karşı genelde ön yargılı bir bakışa sahiptir. Bunun için de öncelik her zaman alkole karşı bakış açısı alıyor. Ben bu konuyu şöyle adlandırıyorum, gerçek veya değil bilemiyorum ama ben bunun doğru olduğunu düşünüyorum. O tarz mekanlara karşı ön yargı ve ben hayatta gitmem diye peşin peşin konuşan insanların genelde ekonomik şartları uygun olmadığı için konuştuklarını düşünüyorum. Cebinizde yeteri kadar paranız olduğu takdirde inanın ki zevkleriniz ve keyif aldığınız şeyler değişim gösteriyor. Toplumda herkesin en az bir kere duymuş olduğu bir şey vardır. Erkekler parayı bulunca ilk eşlerinden boşanırlar. Aslında bunun ana fikri ekonomik koşulların insanın ahlaki değerlerini etkilediğini açıkça ortaya koyuyor. Erkekler genel toplum açısından bakıldığı ve var oluştan bu güne kadar genel olarak ev geçimi ve ailenin ekonomik şartlarını sağlamak ile görevli olan bireydir. Bu ekonomik koşullarda yaşanan zorlukları ailesine yansıtmamak için o adamın kendi içinde neler yaşadığını bilen ya da hisseden biri var mıdır? Bir ailede herkesin birçok şeye ihtiyacı olabiliyor ama aslında bir erkeğin tek ve en önemli ihtiyacı anlaşılmaktır. Bir insan size bir sıkıntısından bahsettiği takdirde bu insana moral vermek ve pozitif bir tablo çizmek gerekir, o kişiyi eleştirmek değildir. Sürekli her konuda eleştiri altında olan insandan sağlıklı karar vermesi beklenemez. Sağlıklı karar veremeyen insanlar da ilerleyen süreçte bir buhran yaşayıp daha birçok hata yapacaktır. Sürekli bir kısır döngü içerisinde yaşayan insanın akıl sağlığı ne kadar yerinde kalabilir? İlk aşama olarak uyku düzeni bozulacaktır. Bu süreç aslında mide ve kalp hastalıklarına hatta daha ileriye gidecek olursak, bu süreç kanser hastalığına gebedir. Öyle ise biz bu noktaya nasıl geldik ve bu noktadan nasıl çıkabiliriz? Bu noktada insanın yapması gereken şey nedir ve kimden nasıl destek alabilir? Toplumun bir bölümünde psikologlar hala ‘’deli doktoru’’ olarak görülüyor. İnsanın en iyi psikoloğu insanın ailesi olduğunu düşünen bir insanım ama ne yazık ki bizim aile yapımız buna çok uygun değil, toplumsal gerçeğimizdir. O zaman yapılacak şey aslında öncelikle olduğumuz durumu kabul etmek ile başlamalıyız. Eğer dibe vurduysak gideceğimiz yer kesinlikle yukarıdır… İkinci aşama kendi değerimizin farkına varmakla devam etmeliyiz; bu dünyaya bir kere geliyoruz madem, yaşayalım demek gerekiyor. Hayatımızda bize iyi gelmeyen her şeyi ve herkesi hayatımızdan çıkarmak bize bir şey kaybettirmez, aksine kazandırır. Biraz fikir olarak ben merkezli yaşamak bize iyi gelecektir. Buna bencillik diyenler çıkabilir ama senin için senden daha değerli hiçbir şey yoktur. Tüm ilişkilerde böyle olduğunu düşünüyorum. Kendi karakterini ortaya koymalı insan; fedakarlık yerine göre değecek kişiye yeteri kadar yapılmalı. Karakterinizden bir kere ödün verirseniz her zaman verirsiniz… Bırakın sizin yanınızda olan insanlar siz olduğunuz için yanınızda olsun; sahte dostluklar insana bir şey kazandırmaz, bu realiteyi kabul etmek gerekir. Tüm bu kararları uyguladığımız takdirde artık akıl sağlığımızı koruyabiliriz sanıyorum. Bunları okurken sen ne kadar uyguluyorsun ya da ne kadar başarılı oldun diyebilirsiniz. Tek cevap, yapamıyorum ama deniyorum diyebilirim. Denemek ile bir gün bir yere varacağımı ve bunun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Akıl sağlığımız bizim tek hazinemiz ve onu kaybedince bizden bir şey kalmayacaktır. O yüzden her koşulda bir şekilde ayakta ve hayatta kalmayı başarmamız gerekiyor. Küçük mutluluklar hepimize iyi gelecektir. O zaman bugün geri kalan hayatımızın ilk günü…
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...
serhat gönül imzasında diyor ki;

Ve hep olmayacak şeyler kurarım, Gülünç,Acemi,Çocuksu...

serhat gönül'ın Profili serhat gönül'ın Tüm Yazıları

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Murat şenocak- 2 hafta önce

Yazan kişiye anlamlı geliyordur elbette ama bana hi... Senin Etkin

Burcu Biter- 2 hafta önce

Merhaba, uzun zamandır profilime bakmadığım için me... Sorgulama (Mutsuzluk Hali)

Emircan ERDAL- 3 ay önce

Merhaba, kelimelerin özenle dokunduğunu görmemek im... Sorgulama (Mutsuzluk Hali)
Daha Fazlasını Gör