Okuryazar / Dergi / Sessizliğin Bedeli – Suskunluk Sarmalı Nasıl İşliyor? yazısını görüntülemektesiniz.
2 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Sessizliğin Bedeli – Suskunluk Sarmalı Nasıl İşliyor?

Sessizliğin Bedeli – Suskunluk Sarmalı Nasıl İşliyor?

Bir ortamda aklınızda, zihninizde bir fikir vardır ama dile getirmekten çekinirsiniz. Belki de çoğunun aynı düşünmediğini hissediyorsunuzdur. Ya yanlış anlaşılırsanız? Ya dışlanırsanız? Susarsınız. Bu sahne, hayatımızın pek çok anında, çeşitli alanlarda tekrar eder. Suskunluk, bireyin sadece sessizliği değil, toplumun görünmeyen baskısının da bir sonucu. Tam da bu noktada, Suskunluk Sarmalı Kuramı devreye girer.

Toplumun baskısı altında, kendi düşüncelerimizi neden gizlediğimizi anlamak, bireysel cesaretle olduğu kadar toplumsal dinamiklerle de ilgilidir. Suskunluk Sarmalı, bu karmaşık dünyayı anlamamıza yardımcı olan çarpıcı bir teori. Bu yazıda, kuramın temelinden sosyal medyadaki yansımalarına kadar uzanan bir yolculuğa çıkacak, neden sustuğumuzu, bu sessizliğin nelere yol açtığını, ve en önemlisi, bu sarmaldan nasıl çıkabileceğimizi birlikte düşüneceğiz.


Suskunluk Sarmalı Kuramı Nedir ve Neyi Anlatır?

"Suskunluk Sarmalı" (Spiral of Silence), Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle-Neumann tarafından 1974 yılında ortaya atılan, kamuoyu oluşumu ve bireyin bu süreçteki rolü üzerine odaklanan bir iletişim kuramı. Kuramın temel varsayımı şu: Bireyler, toplumda hâkim olan görüşlere aykırı düşüncelere sahip olduklarında, yalnız kalma korkusuyla bu düşüncelerini ifade etmekten çekinirler.

Noelle-Neumann'a göre kamuoyu, sadece sayısal çoğunluğu temsil etmez; sosyal olarak da baskın, kabul gören görüştür. Bireyler, sosyal ortamda hangi fikirlerin "desteklenen" hangilerinin "marjinalleştirilen" olduğunu sezinler ve bu algı doğrultusunda ya konuşurlar ya da susarlar. Bu davranış, zamanla alternatif düşüncelerin geri plana itilmesine, hatta tamamen kaybolmasına sebep olur.

Kuram, toplumda belirli bir görüşü destekleyenlerin sesi daha çok çıktıkça, farklı veya karşı görüşte olanların sessizliğe bürünerek görünmez hale gelmesini ve sonunda kamuoyunun tek sesli bir hale gelmesini açıklar. Bu da kamuoyunun, yani toplumdaki hâkim görüşün  aslından kişilerin gerçek düşüncelerini yansıtmadığı bir illüzyona neden olur.

Bu kuram, sıradan bir sosyal etki kuramından daha fazla şey söyler; iktidar, medya ve halk arasındaki ilişkileri anlamak için çarpıcı bir çerçeve sunar. Bugün sadece siyaset ya da kamusal alanlarda değil, aileden iş hayatına, sosyal medyadan okul sıralarına kadar pek çok yerde bu sarmalın etkilerini hissederiz. Bir an için ilkokul, lise yıllarınıza gidip, bir soruya doğru cevap vermeye bile çekindiğimizi ya da herkes ne diyorsa, inanmasak bile onu tekrarladığımızı hatırlayalım. Okulların sınıflarında bile nasıl işliyormuş suskunluk sarmalı, değil mi?


Kamuoyu, Medya ve Sessizlik: Sessizlik Bir Seçim mi, Zorunluluk mu?

Elisabeth Noelle-Neumann'ın kuramında medya, suskunluk sarmalının en etkili tetikleyicilerinden biri olarak tanımlanır. Medya, belirli görüşleri ön plana çıkarıp diğerlerini göz ardı ederek kişilerin "toplumsal görüş haritası"nı şekillendirir. Kişiler, bu medya görünürlüğüne dayanarak hangi fikirlerin kabul görüp görmedigini tahmin eder.

Yani medya sadece bilgi vermez; aynı zamanda sosyal olarak hangi fikirlerin "riskli" olduğuna dair bir sinyal de yayar. Örneğin, bir haber programında güçlü şekilde tekrarlanan bir siyasi duruş ya da sosyal bir tavır, farklı düşünen kişilerin sesini çıkarmamasına yol açar.

Burada kamuoyunun sessizleşen bir azınlıktan değil, sadece görünür olan bir çoğunluktan ibaret olması gibi bir yanılgı da doğar. Toplumun gerçek sesi veya görüşü, baskıcı niteliğe bürünen kamuoyunun, yani sesi çok çıkanların baskın görüşleri arasında, bu sarmal içinde kaybolur.

Medyanın şekillendirdiği bu iklimde, kişiler sosyal dışlanma korkusuyla kendilerini ifade etmek yerine sessiz kalmayı tercih ederler. Ve bu tercih, zamanla toplumsal bir zorunluluğa, hatta bir kural, norm haline gelir.


Sosyal Medya Çağında Suskunluk Sarmalı: Yeni Bir Paradoks mu?

Dijital çağda, insanlar hiç olmadıkları kadar görüş bildirme imkânına sahip. Ancak bu olanak, sanıldığı kadar serbest bir alan sunuyor mu? Sosyal medya, Suskunluk Sarmalı Kuramı için büyük bir sınav alanı hâline geldi.

Twitter, Facebook, Instagram ya da TikTok gibi mecralar, düşüncelerin yayılmasını sağlasa da aynı zamanda yeni bir görünürlük baskısı oluşturuyor. Kimi fikirler trend olurken, diğerleri ya alay konusu ediliyor ya da "linç" kültürü içinde yok ediliyor. Bu da suskunluk sarmalının dijital versiyonunun oluşmasına neden oluyor. 

Artık sadece fiziksel ortamlarda değil, dijital mecralarda da "hangi fikir makbul?" sorusunu sormadan paylaşım yapamıyoruz. Bu, bireyin ifade özgürlüğünün hem yaygınlaştığı hem de kısıtlandığı bir paradoks yaratıyor.


Sessizlik Toplumu Nereye Götürür?

Suskunluk sarmalını sadece kişisel  cesaretsizliğin bir sonucu saymak hatalı olur. Bu sorun aynı zamanda toplumda çoğunluk hissedenlerin kendisi gibi olmayan veya bakmayanları bastıran, farklılıklara tahammülsüz, tek tip görüşü meşrulaştıran yapısının da bir sonucudur.

Toplumun her alanında bu suskunluk yaygınlaştıkça, farklı, güzel, topluma değer katan fikirler ortaya çıkamaz. Konuşma veya tartışma ortamı ortadan kalkar. Farklı bakışlardan ve görüşlerden öğrenme, empati kurma gibi toplumsal ilerleme yolları tıkanır. Bu da bizi sürekli tekrarlanan bir "düşünsel yoksunluk" döngüsüne sokar.

Toplumun ilerlemesi, sadece baskın olan veya kabul gören fikirlerin tekrarlanmasıyla değil, farklı fikirlerin varlığıyla mümkün olur. Bu yüzden suskunluk, bir ifade sorunu olduğu kadar toplumsal bir beka, bir varoluş sorununa dönüşür.


Suskunluk Sarmalından Nasıl Çıkılır? Sessizliği Nasıl Bozarız?

Bu sarmaldan kurtulmak için ilk adım, toplumsal cesareti inşa etmektir. Fikirlerini dile getirenlerin, sosyal dışlanma korkusu taşımadan kendilerini ifade edebildikleri bir ortam yaratmak gerekir. Bu da ancak karşılıklı saygı, empati ve eleştiriye veya farklı önerilere açık bir toplumsal iklimle mümkün olur.

Eğitim sisteminden medyaya, aile yapısından iş hayatına kadar her alanda farklı düşünmeye alan tanımalıyız. Her fikir mutlaka onaylanmak veya kabul görmek zorunda değil, fakat karşılıklı saygı ve anlayış zemininde insanların duygu ve düşüncelerini ifade etmesi kıymetlidir. Bu nedenle farklı önerilere, bakışlara izin vermek, alan tanımak toplumu zayıflatmaz, daha da güçlendirir.

Bunun yanında dijital mecralarda "linç" kültürüyle mücadele edilmeli, yapıcı tartışma ortamları desteklenmelidir. Çünkü ifade özgürlüğü sadece anayasal bir hak değil, toplumsal bir iyileşme aracıdır.

Kişisel olarak bizlere de düşen, sadece kendi fikirlerimizi savunmak değil; başkalarının da konuşabilmesi için alan açmaktır. Bu alanlar, sustukça büyüyen karanlıkların yerine, konuştukça aydınlanan sağlıklı, güzel işleyen bir toplumsal ortamı üretir.

**

Okuryazar işte bu nedenle insan ve kültür odaklı bir sosyal mecra olarak kıymet taşıyor. İnsanların birbirini yargılamadan, dışlamadan, korku duymadan, insani ve ahlaki ilkeleri dikkate alarak, değer ürettiği, topluma katkıda bulunduğu bir sosyal medya ortamı olmayı hedefliyor. 

Sahi siz Okuryazar'da anında kullanıcı hesabı açarak ileti, görsel paylaşabileceğinizi, kendi köşenizde güzel şiirler ve yazılar yazabileceğinizi ve bunları hem Okuryazar'da hem başka sosyal medya platformlarında paylaşabileceğinizi biliyor muydunuz?


ok-isareti4-300.png Okuryazar'ın Temel İlkeleri ve Kullanım Koşulları da ilginizi çekebilir
Göz atmak için tıklayın


Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve çevrenizle paylaşmayı unutmayın.


Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)

Bu Yazının Yorumları

Son Yorumlar

Neslihan- 3 gün önce

Çok güzel, duygulu bir türkü. 🥰🙏Allı Turnam Bizim Ele Varırsan...

Kadir TEPE- 2 hafta önce

İnsanın eşinden, sevdiğinden ayrı kalışın; ya da on...Allı Turnam Bizim Ele Varırsan...

Neslihan- 1 ay önce

Tüm çocuklar ve büyükler okumalı:-)Momo (Michael Ende): Kitap Özet...
Daha Fazlasını Gör