Okuryazar / Dergi / Nesimi Kimdir? Türk Edebiyatının Ölümsüz Şairi, Hayatı ve Eserleri yazısını görüntülemektesiniz.
1 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Nesimi Kimdir? Türk Edebiyatının Ölümsüz Şairi, Hayatı ve Eserleri

Nesimi Kimdir? Türk Edebiyatının Ölümsüz Şairi, Hayatı ve Eserleri

On dördüncü yüzyılın çalkantılı ikliminde, Türk edebiyatı dünyasına yeni bir yıldız doğdu: Seyyid Ali İmadeddin Nesimi. Tarih onu büyük bir şair ve fikirleri uğruna canını feda etmiş bir dava insanı olarak hatırlatır. Şiirlerinde insanın özüne, harflerin ve kelimelerin gizli sırlarına, Tanrı ile kul arasındaki en ince bağlara dokunan bu büyük şairin sözleri asırlardır gök kubbede yankılanıyor. Nesimi, Azerbaycan'ın olduğu kadar bütün Türk dünyasının ve İslam coğrafyasının da unutulmaz şairlerinden biri.

Nesimi'nin adı anıldığında, kelimeler sıradan birer ifade aracı olmaktan çıkıp, ruhu kanatlandıran bir kudrete dönüşür. Dizeleri, hurufiliğin derin felsefesiyle yoğrulmuş, divan şiirinin estetik ve musiki dolu diliyle işlenmiştir. Bugün hâlâ onun şiirlerini okuyanlar, aradan geçen yüzyıllara rağmen aynı ateşi, aynı inancı, aynı sarsıcı güzelliği hisseder. Çünkü Nesimi, kendi çağını aşan, bütün çağları etkileyen nadir şairlerden biridir.

Ne var ki, bu kudretli şairin hayatı, dönemin dini ve siyasi gerilimlerinin gölgesinde trajik bir sonla noktalanmıştır. Hurufilik inancını savunduğu için Halep'te yakalanmış, derisi yüzülerek şehit edilmiştir. Fakat Nesimi'nin sesi bu şekilde susturulamamış, aksine daha gür şekilde sonraki çağlara ulaşmıştır. Bu yönüyle Nesimi bir şair, bir şehit ve fikir özgürlüğünün sembolü olarak tarihe geçmiştir.

Bugün kendisi hakkında yazılan her satır insanların hafızasında derin izler bırakan kişiliğini yeniden hatırlatır ve gelecek kuşaklara taşır, bir denizin dalgası gibi. Nesimi, Fuzuli gibi büyük divan şairlerinin yolunu açan, Türk edebiyatına yeni ufuklar getiren öncü bir kişidir. Edebiyat tarihimizde ve insanlığın ortak vicdanında yerini almış, Türk şiirinin en güçlü seslerinden biridir.


Nesimi Kimdir? Kısa Bir Tanıtım

Seyyid Ali İmadeddin Nesimi, 14. yüzyılın sonları ile 15. yüzyılın başlarında yaşamış, Azerbaycan ve bütün Türk dünyasının en önemli divan şairlerindendir. Türk edebiyatının tarih boyunca yetiştirdiği en büyük isimlerden sayılan Nesimi, edebî gücüyle olduğu kadar derin fikirleri ve felsefi inancı ile de öne çıkar. Şiiri, tasavvufun ve hurufiliğin sesini aynı potada eritmiş, insanı ve kâinatı anlamlandırmaya çalışan bir arayışın dili olmuştur.

Nesimi, Türkçe, Farsça ve Arapça olarak üç ayrı dilde eser vermiş bir şairdir. Bu özelliği bir şair olmanın dışında onun çok yönlü bir mütefekkir olduğunu gösterir. Türkçe divanı, Azerbaycan Türkçesi'nin en eski ve en parlak örneklerinden biridir ve bu yönüyle de dilimizin gelişiminde ayrı bir yer tutar. Şiirlerinde sık sık insanın değerini, içsel hakikati ve Tanrı'ya yakınlaşmayı işleyen Nesimi, bu yanıyla Yunus Emre'nin Anadolu'daki mirasını, Azerbaycan coğrafyasında devam ettiren büyük bir isim olarak görülebilir.

Burada önemli bir noktayı özellikle belirtmek gerekir: İmadeddin Nesimi ile Kul Nesimi aynı kişi değildir. Kul Nesimi, 17. yüzyılda Bektaşi çevresinde yetişmiş, daha çok halk şiiri geleneği içinde eserler vermiş bir şairdir. İmadeddin Nesimi ise 14. yüzyılda yaşamış, hurufilik felsefesinin etkisiyle derin tasavvufî şiirler yazmış ve klasik divan edebiyatının temel taşlarından biri olmuştur. Bu iki şairin aynı isimle anılması, halk arasında sık sık karışıklıklara yol açsa da edebiyat tarihi onları net biçimde birbirinden ayırır.

İmadeddin Nesimi, adını hem şiirleriyle hem de inancı uğruna göze aldığı çileli yolculuğu ve trajik ölümüyle tarihe yazdırmıştır. Adı, fikirleri uğruna ölümü göze alan, kelamı güce, sözü direnişe dönüştüren bir şairin adı hafızalara kazınmıştır.


Doğumu, Ailesi ve Gençlik Yılları

Nesimi'nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, kaynakların çoğu şairin 1369 civarında Azerbaycan'ın Şamahı şehrinde dünyaya geldiğini aktarır. O dönemde Şamahı, güçlü kültürel gelenekleriyle tanınan, şiir ve ilim ortamlarıyla öne çıkan bir merkezdi. Böylesi bir çevrede yetişmiş olması, Nesimi'nin ilerideki şairlik yolculuğunu besleyen önemli etkenlerden biridir.

Şairin tam adı Seyyid Ali İmadeddin Nesimi'dir. "Seyyid" unvanı, kendisinin Hz. Peygamber'in soyundan geldiğini gösterir ve bu da yaşadığı dönemde kendisine saygınlık kazandırmıştır. "Nesimi" mahlasını ise muhtemelen "rüzgâr, nefes" anlamına gelen Arapça nasîm kelimesinden türeterek seçmiştir. Bu mahlas, şiirlerinde bir nefes gibi özgür, bir esinti gibi ruhu serinleten bir ses olmayı amaçladığını da simgeler.

Nesimi'nin ailesi hakkında fazla ayrıntı bulunmamaktadır; ancak iyi bir eğitim aldığı kesin. Gençlik yıllarında Arapça ve Farsça'yı öğrenmiş, bu dillerin edebiyatlarına derinlemesine nüfuz etmiştir. Aynı zamanda İslam ilimleri, kelam, felsefe ve tasavvufla da ilgilenmiştir. İlk gençlik döneminde özellikle tasavvuf çevreleriyle temas kurmuş, bu sayede dönemin farklı düşünce akımlarını tanıma fırsatı bulmuştur.

Şairin gençliğinde dikkat çeken en önemli noktalardan biri, kendisinin sadece klasik ilimlerle değil, aynı zamanda dönemin farklı tasavvuf çevreleriyle de ilgilenmiş olmasıdır. Anadolu ve Azerbaycan sahasında yaygın olan tasavvufi hareketler, Kalenderî ve Hurufi düşünceler, şairin zihninde derin izler bırakmıştır. Özellikle Hurufilik ile tanışması, hayatını ve şiirini kökten değiştirecek bir dönüm noktası olmuştur.

Genç Nesimi, daha o yıllarda kuvvetli bir hitabet gücüne, keskin bir zekâya ve coşkulu bir şair ruhuna sahipti. Bu özellikleri, kendisini çevresinde kısa sürede tanınır kılmıştır. Dönemin siyasi ve dini atmosferinde farklı düşüncelerini açıkça dile getirmek cesaret isteyen bir tutumdu. Nesimi, bu cesareti genç yaşta göstermeye başlamış ve ilerideki trajik sonunu hazırlayacak yola daha o yıllarda adım atmıştır.


Hurufilik ile Tanışması ve Fikir Dünyasının Şekillenmesi

Nesimi'nin hayatında en büyük dönüm noktası, hiç kuşkusuz Hurufilik düşüncesiyle tanışmasıdır. Hurufilik, 14. Yüzyılda Fazlullah Esterabadî (Naimi veya Fazlullah-ı Hurufi olarak da bilinir) tarafından kurulmuş, harfleri, sesleri ve kelimeleri kâinatın sırlarını açıklayan anahtarlar olarak gören mistik bir inanç sistemidir. Bu öğretiye göre insanın yüzü, harflerin şekillerinde Tanrı'nın tecellisini yansıtır; Kur'an'ın derin manaları da harflerin gizeminde saklıdır. Böylece hurufiler, hem İslam'ın zahiri yorumlarına alternatif bir bakış getiriyor hem de insanı kutsal bir varlık olarak yorumluyorlardı.

Genç yaşta Fazlullah Hurufi'nin öğretilerini duyan ve müritleriyle tanışan Nesimi, bu yeni düşünceye büyük bir coşkuyla bağlandı. Hurufiliğin insan merkezli anlayışı, onun şiirindeki "insan-ı kâmil" vurgusunu daha da derinleştirdi. Şair, insanın Allah'a yakın bir kul olmanın ötesinde bizzat Tanrı'nın yeryüzündeki yansıması olduğuna inanıyordu. Bu inanç, şiirlerinde sık sık karşımıza çıkan "insan ile Tanrı arasındaki ayrılmaz bağ" fikrinin temelini oluşturdu.

Fazlullah'ın 1394 yılında Alıncak Kalesi'nde (bugünkü Azerbaycan toprakları, Nahçıvan yakınlarında) Karakoyunlu hükümdarı Kara Yûsuf’un emriyle idam edilmesi, hurufiliğin şiddetle yasaklanmasına yol açtı. Fakat bu durum, Nesimi'nin bağlılığını zayıflatmadı, aksine daha da güçlendirdi. Şair, hocasının yolunu sürdürdü; şiirlerinde onun fikirlerini savundu, ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bu düşünceleri yaymaya devam etti. Hurufiliğin resmi otorite tarafından tehlikeli görülmesi, Nesimi'yi sürekli baskı altında yaşamaya zorladı. Buna rağmen, o fikirlerinden vazgeçmedi, aksine dizelerinde bu öğretiyi bir bayrak gibi taşıdı.

Hurufilik, bir inanç sistemi olmanın yanı sıra şair için şiirsel bir zenginlik kaynağı oldu. Harflerin sembolik değerini kullanarak benzersiz imgeler kurdu. İnsan yüzünü bir "kitap" gibi yorumladı; gözleri, kaşları ve dudakları harflerle eşleştirerek şiirine derin bir tasavvufi estetik kattı. Bu üslup, kendisini bir fikir adamı ve felsefi şair haline getirdi.


Şair Nesimi: Divanları, Şiirleri ve Üslubu

Nesimi'nin en büyük edebî mirası, üç dilde yazdığı divanlarıdır. Kesin bir yazılış yılı bilinmemekle birlikte 14. yüzyılın sonları ile 15. yüzyılın başlarında, Halep’te bulunduğu dönemlerde derleyip tamamladığı Türkçe Divanı, Nesimi'nin şairlik kudretinin en parlak örneğidir ve Azerbaycan Türkçesi'nin klasik bir edebiyat dili olarak yükselmesinde öncü bir rol oynamıştır. Türkçe divanında yaklaşık 300 kadar gazel, kaside, murabba ve tuyuğ yer alır. Farsça divanı daha hacimlidir ve Arapça divanında da çeşitli şiirler bulunur. Bu üç dilde eser vermesi, kendisinin hem çok yönlülüğünü hem de dönemin geniş kültürel coğrafyasıyla kurduğu bağı ortaya koyar.

Nesimi'nin şiirinde öne çıkan başlıca özellik, derin bir tasavvufi lirizmdir. O, aşkı beşeri bir duygunun ötesinde Tanrı'ya duyulan sonsuz yakınlığın bir tezahürü olarak işler. Gazellerinde, sevgilinin yüzü çoğu zaman ilahî hakikatin bir yansımasıdır. Bu yönüyle klasik divan şiirinin geleneksel aşk dili, şairin dizelerinde hurufiliğin derin sembolizmiyle birleşir.

Üslubunun bir diğer dikkat çekici yanı, cesur ve meydan okuyucu oluşudur. Nesimi, fikirlerinden dolayı ölümle tehdit edildiği zamanlarda bile şiirlerinde inancını gizlememiş, aksine daha açık ve güçlü şekilde dile getirmiştir. Bu cesur tavır, onun şiirlerine ayrı bir coşku ve direniş ruhu katmıştır. Bu yüzden pek çok araştırmacı, Nesimi'yi hem bir mutasavvıf şair hem de fikir kahramanı olarak değerlendirir.

Nesimi'nin şiirlerinde müzik ve ritim de önemli bir yer tutar. Divan şiirinin incelikli vezinlerini ustalıkla kullanmış, kelimeler arasında güçlü bir armoni kurmuştur. Bu ahenkli dil ve üslup nedeniyle, dizeleri yüzyıllar sonra bile okuyucularda derin bir etki bırakmaktadır. Birçok şiiri, daha sonraki dönemlerde musikiye de bestelenmiş, özellikle Anadolu'da ve Azerbaycan'da halk arasında dilden dile aktarılmıştır.

Nesimi'nin şairliğini değerlendiren edebiyat tarihçileri, onun divan edebiyatı içindeki konumunu Fuzuli ile kıyaslar. Hatta bazılarına göre Fuzuli, Nesimi'nin açtığı yolda ilerlemiş, onun lirizmini ve insan merkezli yaklaşımını daha da zenginleştirmiştir. Bu bakımdan Nesimi, hem kendi çağında hem de sonraki yüzyıllarda Türk şiirinin gelişimine yön vermiş bir öncü kabul edilir.


Yaşadığı Çağ ve Coğrafya

Nesimi'nin yaşadığı 14. ve 15. yüzyıllar, İslam coğrafyasında büyük değişimlerin, siyasi mücadelelerin ve fikrî tartışmaların yoğun olduğu bir dönemdi. Orta Asya'dan Anadolu'ya, İran'dan Şam'a kadar geniş bir sahada Moğol istilalarının izleri hâlâ tazeydi. Timur'un seferleri, Azerbaycan, İran ve Anadolu’da devletlerin zayıflamasına veya parçalanmasına yol açmıştı. Timur'un seferleriyle Altın Orda, İlhanlı sonrası ortaya çıkan küçük hanlıklar, Celayirîler ve Karakoyunlular–Akkoyunlular gibi pek çok devlet büyük darbeler almış; Anadolu'ya yöneldiğinde ise Anadolu beyliklerini yeniden bağımsız kılmış; Ankara Savaşı ile Osmanlı’nın Fetret Devri’ne (1402–1413) girmesine sebep olmuştu. Bölgedeki siyasi istikrarsızlık, dini ve kültürel alanlarda da derin yankılar doğurmuştu. İşte böyle bir çağda, halkın ruhunu doyuran ve düşünce dünyasını şekillendiren tasavvufî hareketler öne çıkmıştı.

Nesimi, gençlik yıllarından itibaren farklı şehirlerde bulunarak bu atmosferi yakından tecrübe etti. Kaynaklar şairin Tebriz, Şiraz, Bağdat, Diyarbakır, Şam ve Halep gibi şehirlerde bulunduğunu belirtir. Bu şehirler siyasi merkezler olduğu kadar tasavvufî hareketlerin ve edebiyat çevrelerinin de kalbi durumundaydı. Şiirlerinde geçen imgeler, bu çok kültürlü coğrafyanın izlerini açıkça taşır. Nesimi'nin I. Murad Hüdavendigâr döneminde, ilk gençlik yıllarında Anadolu'da Osmanlı topraklarına da geldiği, Bursa'ya kadar gittiği de rivayet edilir.

Hurufilik, özellikle İran ve Azerbaycan'da gizli taraftarlar bulsa da, yöneticiler ve dini otoriteler tarafından tehdit olarak görülüyordu. Fazlullah Hurufi'nin Azerbaycan'da Karakoyunlu hükümdarı tarafından idamından sonra bu düşünce daha da baskı altına alındı. Bu yüzden Nesimi'nin farklı şehirlerde sürekli dolaşması edebî bir seyahat olduğu kadar bir tür inancını yaşatma mücadelesiydi. Bir şehirde fikirlerini yayarken baskıya uğruyor, başka bir şehre geçerek yine şiirleriyle insanlara sesleniyordu.

O dönemde Osmanlı topraklarında da hurufiliğin izleri hissediliyordu. Nesimi'nin şiirleri Anadolu'da dolaşıyor, Kalenderî ve Bektaşi çevrelerinde okunuyordu. Fakat şairin en uzun süre yaşadığı ve kaderini tayin eden yer Şam ve Halep oldu. Buralarda fikirleri kısa sürede geniş kitlelere yayıldı, fakat aynı zamanda dini otoritelerin dikkatini çekti. O dönem bu şehirler Memlukler yönetimi altındaydı.


nesimi-3-9579.jpg


Nesimi'nin Çilesi ve Şehadeti

Hurufilik, Memluklerde resmi ulema tarafından "zındıklık" ve "sapıklık" olarak damgalandığı için, bu öğretiyi savunan herkes ağır bir risk altındaydı. Nesimi, bütün baskılara rağmen inancından vazgeçmedi. Halep'te bulunduğu sırada fikirleri iyice yayılmaya başladı; bu da dönemin kadıları ve uleması için tehlikeli bir durumdu. Kaynaklara göre, şairin şiirleri halk arasında dilden dile dolaşıyor, bazı kimseler onu bir veli ve mürşit olarak görüyordu. Bu durum, yönetimi daha da rahatsız etti.

Nesimi'nin tutuklanışı, bir yandan siyasi bir karardı, bir yandan da dinî bir hükmün sonucuydu. Hurufiliğin kökünü kazımak isteyen yöneticiler, onu susturmak istiyorlardı. Mahkeme sürecinde ona inancından vazgeçmesi için baskı yapıldı; ancak şair, düşüncelerini inkâr etmeyi reddetti. Bu direnişi, hayatının sonunu hazırladı ama adını ebediyen yüceltti.

En çok hafızalara kazınan olay, şairin işkenceyle öldürülüşüdür. Kaynakların çoğuna göre Nesîmî 1417 yılında, 48 yaşında iken, Halep'te hakkında verilen fetva sonucunda, Memlûk Sultanı Muayyad Şeyh’in onayı ve Emir Yeşbek’in emriyle boynu vurulup derisi yüzdürülerek idam edildi. Bu korkunç ceza, dönemin zihniyetini ve hurufiliğe duyulan öfkeyi açıkça gösterir. Fakat bu olay, aynı zamanda Nesimi'nin adını efsaneleştirmiştir. Rivayet edilir ki, şair derisi yüzülürken bile şiir okumayı sürdürmüş, acısına bir meydan okuma edasıyla katlanmıştır. Bu rivayetler, kendisinin halk arasında "ölümü hor gören" bir kahraman olarak hatırlanmasını sağlamıştır.

Nesimi'nin şehadeti bir şairin sıradan bir ölümü değildi. Bu olay, fikirleri ve inandığı değerleri uğruna bedel ödeyen bir insanın sembolü oldu. Yöneticiler onun sesini kısmak istediler ama sonuç tam tersi oldu: Nesimi'nin şiirleri daha da yayıldı, adı daha da büyüdü. Ölümü, bir son değil, edebiyat ve düşünce tarihinde yeni bir başlangıç oldu.

Bugün hâlâ Nesimi dendiğinde, hem büyük bir şair hem de inancı uğruna her türlü acıya göğüs geren bir yiğit hatırlanır. Türk edebiyatında bu yönüyle benzeri pek azdır. Ölümü, bir yenilgiyi değil, şiirinin ve inancının ebediyete taşındığı bir zaferi ifade eder.


Etkisi ve Mirası

İmadeddin Nesimi, yaşadığı dönemde olduğu gibi sonraki yüzyıllarda da derin izler bırakmış bir şair. Şiiri, Türk edebiyatının gelişim çizgisinde önemli bir dönüm noktasıdır. Nesimi'nin Türkçe divanı, Azerbaycan Türkçesi'nin edebiyat dili olarak yükselmesini sağlamış; bu sayede hem Osmanlı hem de İran sahasında Türkçe'nin edebî değerinin anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Şairin açtığı yol, daha sonra, 1483 yılında doğacak Fuzuli gibi büyük şairlere ilham olmuş, Azerbaycan ve Anadolu sahasında divan edebiyatının temellerini güçlendirmiştir.

Nesimi'nin şiirlerinde işlenen "insan" anlayışı, tasavvufî düşüncede de farklı bir ufuk açmıştır. Hurufiliğin etkisiyle insan yüzünü "kâinat kitabı" olarak yorumlaması, dini-felsefi bir yaklaşımın yanı sıra şiirsel bir yeniliktir. Bu yaklaşım, sonraki yüzyıllarda hem divan hem de halk şiirinde yankı bulmuştur. Şairin cesur dili, fikirlerinden taviz vermeyen tavrı, onu büyük bir şairden öte derin izler bırakan bir mütefekkir haline getirmiştir.

Halk arasında ise Nesimi, zamanla yarı efsanevi bir karaktere dönüşmüştür. Derisi yüzülerek öldürülmesi, dilden dile aktarılan bir destan halini almış, pek çok menkıbeye konu olmuştur. Şiirleri Anadolu'da tekkelerde, meydanlarda okunmuş; kimi nefes ve deyişlere kaynaklık etmiştir. Bu yönüyle, divan edebiyatının olduğu kadar halk edebiyatının da içine nüfuz etmiştir. Alevilik ve Bektaşilikte Yedi Ulu Ozan'dan birisi olarak kabul edilmektedir.

Modern çağda da Nesimi unutulmamıştır. Onun dizeleri müzik eserlerine konu olmuş, tiyatro oyunlarına ve filmlere ilham vermiştir. Özellikle Azerbaycan'da "Nesimi" adı bir kültürel kimliğin sembolü haline gelmiş, 2019 yılı UNESCO tarafından "Nesimi Yılı" ilan edilmiştir. Bu vesileyle şairin uluslararası düzeyde yeniden hatırlanması sağlanmış, eserleri üzerine pek çok akademik çalışma yapılmıştır. Nesimi, aradan geçen altı asra rağmen, hâlâ edebiyatın ve insanlığın ortak hafızasında diri bir şekilde yaşamaktadır.


Nesimi ile Kul Nesimi Arasındaki Fark

Türk edebiyatında sık sık karşılaşılan bir karışıklık, İmadeddin Nesimi ile Kul Nesimi'nin aynı kişi sanılmasıdır. Oysa bu iki isim, hem dönemleri hem de edebî kimlikleri bakımından tamamen farklıdır.

İmadeddin Nesimi, 14. yüzyıl sonu ile 15. yüzyıl başlarında yaşamış (1369-1417), divan şiirinin en güçlü temsilcilerinden biridir. Hurufilik düşüncesinin etkisi altında kalmış, Arapça, Farsça ve Türkçe divanlar kaleme almış; derisi yüzülerek Halep'te şehit edilmiştir. Şiirleri yüksek bir sanat dili, tasavvufî derinlik ve felsefi bir bakış açısı taşır.

Kul Nesimi ise 17. Yüzyılda Osmanlı Devleti'nde yaşamış, Bektaşi geleneği içinde eserler vermiş bir halk şairidir. Hece ve aruz ölçülerini kullanmış, Şah İsmail, Pir Sultan Abdal ve İmadeddin Nesimî'nin tarzına yakın eserler vermiştir. Nesimi'den etkilendiği için Kul Nesimi mahlasını kullanmıştır. Şiirleri daha ziyade halk edebiyatı formundadır; nefes, deyiş ve ilahilerle tasavvufî mesajlar vermiştir. Kul Nesimi, İmadeddin Nesimi gibi hurufiliğe bağlı değildir; fakat Vahdet-i Vücud anlayışına sahiptir. Bektaşilik etkisiyle yazmıştır. Eserlerinde sade bir Türkçe kullanmış, halkın anlayabileceği yalın bir üsluba yönelmiştir.

İki şair arasındaki bu fark, aslında Türk edebiyatının iki ayrı damarını da göstermektedir. Biri divan edebiyatının yüksek sanat dili, diğeri halk edebiyatının yalın ve doğrudan sesi. Ancak halk arasında aynı isimle anıldıkları için sık sık birbirine karıştırılmışlardır. Bugün edebiyat araştırmaları, bu karışıklığı kesin olarak ortadan kaldırmış ve her iki ismi kendi sahasında değerlendirmiştir.

Bu noktada şunu da vurgulamak gerekir: Her iki şair de Türk edebiyatının değerli isimleridir. Ancak İmadeddin Nesimi, özellikle fikirleri uğruna verdiği mücadele ve bıraktığı güçlü divan şiiri mirasıyla, yalnızca Türk edebiyatının değil, dünya edebiyatının da ölümsüz isimleri arasında yer alır.


Modern Dünyada Nesimi: Edebiyat, Sanat ve Popüler Kültürde İzleri

Asırlar önce Halep sokaklarında derisi yüzülerek öldürülen bir şairin adı, bugün hâlâ dillerde ve gönüllerde. Nesimi, tarih kitaplarında bir kişi olarak kalmamış, modern edebiyatın, sanatın ve hatta popüler kültürün de ilham kaynaklarından biri olmuştur. Bu durum, Nesimi'nin şiirlerinin ne kadar evrensel bir ruha sahip olduğunu açıkça gösterir.

Özellikle Azerbaycan'da Nesimi, ulusal kimliğin en önemli simgelerinden biri olarak görülür. Şairin adı, sokaklara, kültür merkezlerine, okullara verilmiş; şiirleri edebiyat derslerinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. 2019 yılı UNESCO tarafından "Nesimi Yılı" ilan edilmiş, Azerbaycan'da ve birçok ülkede şairi anma etkinlikleri düzenlenmiştir. Bu etkinlikler sayesinde Nesimi'nin tarihsel bir kişilik olduğu kadar günümüz için de bir değer olduğu bir kez daha ortaya konmuştur.

Edebiyat ve sanat dünyasında da Nesimi'nin izleri çok güçlüdür. Şiirlerinden bestelenmiş pek çok eser bulunur. Özellikle Azerbaycan müziğinde, ilahilerde ve halk türkülerinde şairin dizeleri yeniden hayat bulur. Türk dünyasında da Nesimi'ye duyulan ilgi sürmektedir; pek çok tiyatro oyunu, roman ve şiir kitabı Nesimi'nin adını taşır.


Bir örnek olarak Sami Yusuf'un düzenlemesini yaptığı Ben Bu Cihan'a sığmazam şiiri ve bestesi.

Popüler kültürde de Nesimi'nin efsaneleşmiş kişiliği farklı biçimlerde karşımıza çıkar. Hayatı ve trajik ölümü, sinema ve televizyon yapımlarına konu edilmiştir. Ayrıca çağdaş yazarlar, özgür düşüncenin ve inanç uğruna bedel ödemenin sembolü olarak ona sık sık atıfta bulunurlar. Bu da gösteriyor ki, Nesimi "geçmişin şairi" olduğu kadar sesi, sözü hâlâ çağımıza ulaşmaya devam eden bir kişidir.


Sonuç: Derisi Yüzülen Ama Sesi Susturulamayan Şair

İmadeddin Nesimi, Türk edebiyatının en parlak yıldızlarından biri. Nesimi adı, şiirin estetiğini olduğu kadar fikir uğruna direnmenin, hakikati savunmanın ve bedeli ne olursa olsun inancından vazgeçmemenin sembolüdür. 14. yüzyılda Azerbaycan'da doğmuş, üç dilde divanlar yazmış, tasavvufun ve hurufiliğin derinliğini dizelerine taşımış, sonunda da derisi yüzülerek şehit edilmiştir. Fakat ölümü bir son veya suskunluk değil, aksine çağları aşan bir yankıya dönüşmüştür.

Nesimi'nin şiirinde insan, Tanrı'nın yeryüzündeki tecellisi olarak görülür. Bu yaklaşım, hem tasavvufi düşünceye yeni bir soluk katmış hem de Türk edebiyatında derin bir iz bırakmıştır. Cesur dili, coşkulu lirizmi ve inanç uğruna gösterdiği direniş, bugün hâlâ hayranlık uyandırmaktadır. Fuzuli'den modern şairlere, Bektaşi nefeslerinden günümüz bestelerine kadar birçok alanda tesirini görmek mümkündür.

Bugün Nesimi, hem büyük bir şair hem de fikir özgürlüğünün ve insan onurunun simgesi olarak hatırlanır. Adı, edebiyatın gücünü ve insanın hakikat arayışındaki direncini temsil eder. Derisi yüzülmüş olabilir, fakat şiiriyle, sesiyle ve mirasıyla hâlâ yaşıyor.

Nesimi, Türk edebiyatının ölümsüz isimleri arasında bir zirvedir. Şairin dizelerini okuyan herkes, büyük bir şairin sözleri kadar çağlar ötesinden gelen bir vicdanın sesini duyar.


ok-isareti4-300.png Yaşam kategorisindeki diğer yazılar da ilginizi çekebilir
      Göz atmak için tıklayın


Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve çevrenizle paylaşmayı unutmayın.


Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)

Bu Yazının Yorumları

Son Yorumlar

Neslihan- 1 ay önce

Çok güzel, duygulu bir türkü. 🥰🙏Allı Turnam Bizim Ele Varırsan...

Kadir TEPE- 2 ay önce

İnsanın eşinden, sevdiğinden ayrı kalışın; ya da on...Allı Turnam Bizim Ele Varırsan...

Neslihan- 3 ay önce

Tüm çocuklar ve büyükler okumalı:-)Momo (Michael Ende): Kitap Özet...
Daha Fazlasını Gör