- Yazar: Okuryazar Editöryal
- Kategori: Tarih, Yaşam
- Etiketler: Orhun Yazıtları, Bilge Kağan, Göktürk Kağanlığı
- Bu yazı Okuryazar’a 2 saat önce eklendi ve şu anda 0 Yorum bulunmaktadır.
- Gösterim: 40

Büyük Türk Lideri Bilge Kağan Kimdir? Türk Tarihindeki Rolü ve Mirası
Tarih, sadece kâğıtlara yazılmış kroniklerden ibaret değildir. Bazı milletler geçmişlerini taşlara işler, kelimelerini çağların ötesine taşır. Türklerin Orhun Irmağı kıyısına diktiği anıtlar da böylesi bir mirasın, bir sesin ve bir iradenin hatırasıdır. Göktürklerin büyük hakanı Bilge Kağan, bir hükümdardan öte milletiyle konuşan, onlara akıl veren, geleceğe öğüt bırakan bir devlet bilgesiydi. Kendisinin adıyla anılan yazıt, Türk tarihiyle beraber bütün insanlığın hafızasında benzersiz bir yer edinmiştir.
8. yüzyılın rüzgârlı bozkırlarında, Çin ile Türk boylarının kıyasıya mücadelesinin ortasında doğan bu yazıtlar, bin üç yüz yıl sonra hâlâ insanı hayrete düşüren bir tazelik taşır. Çünkü burada sadece savaşlar, zaferler ya da kayıplar değil; aynı zamanda devletin nasıl yaşatılacağı, milletin nasıl ayakta kalacağı anlatılır. "Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, Türk milleti, senin ilini, töreni kim bozabilir?" diye seslenen bu taş, aslında yaşayan bir öğretmendir.
Bugün Orhun Vadisi'nin sessizliğinde yükselen bu anıtların önünde durduğumuzda, Göktürklerle beraber bütün Türk dünyasının köklerini hissederiz. Taşların üzerine işlenen runik harfler, zamana meydan okuyan bir bilgelik fısıldar. İşte bu yazıda, o bilgenin kim olduğunu, hangi şartlarda yaşadığını, nasıl bir miras bıraktığını ve yazıtıyla bizlere ne anlattığını ayrıntılı biçimde ele alacağız.
Türk Bozkırında Bir Işık: Bilge Kağan'ın Tarihî Konumu
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri, 7. yüzyılın sonlarında yaşandı. Çin'in güçlü Tang Hanedanı, Orta Asya bozkırlarında hâkimiyetini kurmuş, Türk boyları arasında çözülme başlamıştı. Göktürk Kağanlığı bir dönem yıkılmış, halkın önemli bir kısmı Çin'in idaresi altına girmişti. Ancak bozkırın ruhu kolay kolay sönmezdi. Kutluk Kağan, "İlteriş" unvanıyla anılarak milleti yeniden ayağa kaldırdı. Onunla birlikte Orhun Vadisi'nde yeni bir diriliş başladı.
Kutluk Kağan'ın ardından kardeşi Kapgan Kağan, daha geniş bir siyasî güç oluşturdu. Fakat sert idaresi, isyanlara ve huzursuzluklara yol açtı. İşte bu kargaşanın ardından, 716 yılında tahta çıkan Bilge Kağan, hem siyasî hem de manevî bir önder olarak yükseldi. Adı "bilge" kelimesiyle anıldı; bu bir hükümdar sıfatıyla beraber kendisinin düşünce dünyasının, halkıyla kurduğu bağın da çok etkili bir ifadesiydi.
8. yüzyıl Türk dünyası, Çin'in diplomatik oyunları, Tibetlilerin hareketliliği, iç boy çekişmeleriyle çalkalanıyordu. Böyle bir dönemde Bilge Kağan, sırf kılıç gücüyle değil, akıl ve devlet düzeniyle de tarih sahnesine çıktı. O, hem at sırtında savaşan bir alp, hem de milletinin geleceğini düşünen bir bilgeydi.
Bir Liderin Portresi: Bilge Kağan Kimdir?
Bilge Kağan'ın doğum tarihi 683 olarak bilinir. Babası İlteriş Kutluk Kağan, annesi İlbilge Hatun'dur. Küçük yaşlardan itibaren bozkırın sert şartlarında yetişti; at binmeyi, ok atmayı, savaş disiplinini öğrendi. Kişiliğini belirleyen sadece askerî eğitim değildi. Devletin geleneklerini, boyların hukukunu, kağanlığın sorumluluklarını da erken yaşta kavradı.
Ağabeyi Kül Tigin ile beraber büyüyen Bilge, hayatı boyunca kardeşiyle omuz omuza yürüdü. Kül Tigin, cesaretiyle ordunun kalbi oldu; Bilge ise zekâsıyla ve öngörüsüyle devletin beyni. Bu ikilinin dayanışması, Göktürklerin yeniden doğuşunda en büyük güç kaynağıydı.
716'da Kapgan Kağan'ın ölümü üzerine başlayan karışıklıkta, Kül Tigin'in desteğiyle Bilge Kağan tahta çıktı. Fakat hükümdarlığının ilk yılları kolay geçmedi. Hem içerideki boy isyanlarıyla uğraştı hem de Çin'in baskısını bertaraf etmek zorunda kaldı. Onu farklı kılan, bu sorunları kaba kuvvetle değil, sabır, strateji ve ikna ile çözmesiydi. Halkının gönlünü kazanmayı, boyları yeniden bir araya getirmeyi başardı.
Devletin Yeniden Doğuşu: II. Göktürk Kağanlığı'nın Güçlenişi
Bilge Kağan'ın tahta çıkışı, Türk tarihinin bir yeniden doğuş anıdır. Bilge Kağan, bozkırda dağınık hâlde yaşayan boyları birleştirmeyi başardı. Çin'in entrikalarına karşı dikkatli davrandı; kimi zaman barışçıl, kimi zaman sert bir siyaset izledi. 720'lerde Tang Hanedanı ile yapılan antlaşmalar, Göktürklerin bağımsızlığını koruması açısından büyük önem taşıdı.
Kül Tigin, onun en büyük destekçisi oldu. Askerî başarılarıyla devleti ayakta tuttu. Tonyukuk ise "Bilge vezir" sıfatıyla Kağan'ın akıl hocasıydı. Bu üçlü – Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk – Göktürklerin altın üçgeni olarak tarihe geçti. Devletin yeniden ayağa kalkması, bir hükümdarın liderliğinde bilge bir kadronun eseriydi.
Çin kaynaklarında da adı geçen Bilge Kağan, kimi zaman Tang sarayına elçiler göndermiş, kimi zaman da sınırları aşan akınlar düzenlemiştir. Onun döneminde, Göktürkler yalnızca askerî açıdan değil, kültürel ve siyasî açıdan da güç kazanmıştır. Bozkır halkı, ilk defa bu kadar bilinçli bir millî kimlik duygusuna kavuşmuştur.
Bilge Kağan'ın Fikirleri ve Vizyonu
Bilge Kağan'ı sıradan bir hükümdardan ayıran en önemli özellik, düşüncelerini yazıta dökmüş olmasıdır. O, halkına emirler veren bir kağandan öte onların aklına, kalbine seslenen bir önderdi. Yazıtlarında, "Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım, kendimi feda ettim" derken, devlet başkanlığını bir hizmet ve sorumluluk olarak gördüğünü açıkça dile getiriyordu.
Vizyonu, iki temel eksende şekillendi: devletin bekası ve milletin birliği. Çin'in cazibesine kapılıp töresini unutan, yabancıya kul olan boyları sert sözlerle uyarıyordu. Ona göre milletin varlığı, töresini korumasına bağlıydı. "Ey Türk milleti, titre ve kendine dön!" çağrısı, aslında bir tarih felsefesidir: Toplumların asıl gücü dışarıda değil, kendi öz benliğinde saklıdır.
Bilge Kağan ayrıca adaletli yönetimin önemine vurgu yapmıştır. Zengin ile fakir arasındaki dengeyi gözetmiş, halka zulmeden beyleri uyarmıştır. Devletin temelinde kılıcın gücü kadar hukuk ve merhamet bulunmalıdır. Bu yönüyle o, bir savaşçıdan öte bir düşünür, devlet adamıdır. Bir bakıma Platon'un filozof-kralının cisimleşmiş hâlidir.
Taşa Kazınan Miras: Orhun Yazıtları
Türk tarihinin en büyük kültürel hazinelerinden biri hiç şüphesiz Orhun Yazıtları'dır. 19. yüzyılda Moğolistan'ın Orhun Vadisi'nde keşfedilen bu anıtlar, Göktürklerin hem devlet anlayışını hem de toplumsal yapısını gözler önüne serer. Bilge Kağan, kardeşi Kül Tigin ve vezir Tonyukuk adına dikilen bu yazıtlar, birer mezar taşından ziyade milletin hafızasıdır.
Bilge Kağan Yazıtı, 735 yılında dikildi. Bugün Moğolistan'ın Kosho-Tsaidam bölgesinde yükselen bu anıt, yaklaşık 3.5 metre yüksekliğinde, dört cepheli büyük bir taş bloktur. Yüzeyine oyulmuş Göktürk alfabesiyle yazılan satırlar, adeta bir tarih kitabı gibi okunur. Yazıtın bir yüzünde Çince metin de bulunur; bu, Göktürklerin uluslararası dünyaya da hitap ettiğinin göstergesidir.
Bilge Kağan Yazıtı, Türk milletine doğrudan seslenişiyle benzersizdir. O, taşların diliyle halka öğüt vermiş, geleceğe mesaj bırakmıştır. Anıtın önünde bulunan taş kaplumbağa kaide eserin ebediyetini simgeler. Yazıt, bir hatıra olduğu kadar bilgelik ve devlet felsefesinin zamana meydan okuyan ifadesidir.
Yazıttan Birkaç Satır: Orijinal ve Türkçe Çeviri
Yazıtın metni, Göktürk runik alfabesiyle yazılmıştır. 70 satırlık bu metin, hem tarihi olayları anlatır hem de öğütler verir. Burada, yazıtın bazı bölümlerini orijinal hâliyle ve Türkçe çevirisiyle aktarıyoruz:
Orijinal (Göktürk Harfleriyle):
𐰉𐰍𐰀𐰣 : 𐰉𐰃𐰠𐰏𐰀𐰣 : 𐰚𐰀𐰖𐰣 :
𐰉𐰃𐰠𐰏𐰀𐰣 : 𐰴𐰣𐰆𐰺𐰣 :
𐱅𐰇𐰼𐰚 : 𐰉𐰍𐰀𐰣 : 𐰴𐰀𐰣𐰃𐰢𐰀𐰤𐰀𐰴
Türkçe Çeviri (Seçilmiş Bölümler):
"Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, ey Türk milleti, senin ilini ve töreni kim bozabilir?
Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tigin ile ölesiye çalıştım. Halkım için kendimi feda ettim.
Türk beyleri, milleti! İşitiniz. Yanıldınız, aldandınız. Kendi hakanınızı bıraktınız, Çin hakanına boyun eğdiniz.
Türk milleti, titre ve kendine dön!"
Bu sözler, tarihî belge olmanın yanı sıra bir milletin kendisiyle yüzleşmesi, uyarılması ve dirilişe çağrılmasıdır.
Bilge Kağan'ın Ölümü ve Hatırası
Bilge Kağan, 25 Kasım 734 tarihinde, 50 yaşında iken hayata gözlerini yumdu. Ölümü, Göktürk dünyasında büyük bir sarsıntı yarattı. Çünkü o, hem bir kağan hem de milletine yol göstermiş bir bilgeydi. Çin kaynakları, onun zehirlenerek öldürüldüğünü kaydeder. Bu olay, tarihçilerin hâlâ tartıştığı bir konudur. Ancak kesin olan şudur ki, Bilge Kağan'ın ardından Göktürk Kağanlığı eski gücünü sürdürememiştir.
Bilge Kağan'ın anısına dikilen yazıt, milletine bıraktığı son armağandır. Bu yazıtla Bilge Kağan, ölümünden sonra da halkına seslenmeye devam etmiştir. "Ben yok olsam da sözüm yaşayacak" der gibidir. Bu yönüyle, Bilge Kağan bir önder olarak zamanın ötesine geçmiştir.
Bugün Türk dünyasında Kağan'ın adı saygıyla anılır. Türkiye'den Orta Asya'ya, Azerbaycan'dan Kazakistan'a kadar pek çok coğrafyada "Bilge Kağan" adıyla anıtlar, heykeller yapılır, üniversiteler kurulur. Bilge Kağan Türk kimliğinin en temel taşlarından biri hâline gelmiştir.
Zamanı Aşan Ses: Bilge Kağan'ın ve Yazıtların Günümüze Mesajı
Orhun Yazıtları 8. yüzyılda yaşayanlara olduğu kadar bugün bizlere de seslenir. Bilge Kağan'ın uyarıları, devletlerin ve milletlerin varlığını koruyabilmesi için hâlâ güncelliğini korur. "Milletin bağımsızlığını unutma, töreni terk etme, yabancının cazibesine kapılma" sözleri, modern dünyada da anlamlıdır.
Tarihçiler, bu yazıtların Türk edebiyatının bilinen ilk büyük örnekleri olduğunu belirtir. Aynı zamanda devlet felsefesi bakımından da benzersizdir. Bugün siyaset bilimciler, sosyologlar ve tarihçiler, yazıtları bir tarihî belge olmanın yanı sıra bir "devlet aklı" kaynağı olarak da inceler.
UNESCO, Orhun Yazıtları'nı "Dünya Belleği" listesine almıştır. Bu, yazıtların Türkler için olduğu kadar bütün insanlık için bir kültürel miras kabul edildiğini gösterir. Moğolistan'daki Orhun Vadisi'ni ziyaret eden binlerce insan, bu taşların önünde derin bir hayranlık duyar. Çünkü bu anıtlar, insanoğlunun gelecek kuşaklara değerli ve kalıcı bir ses bırakma arzusunun en çarpıcı örneklerindendir.
Bugün Bilge Kağan'ın sözleri hâlâ yankılanıyor:
"Türk milleti, titre ve kendine dön!"
Bilge Kağan ve onun adına dikilen Orhun Yazıtı, hükümdarın hatırası olduğu kadar milletin hafızası, kimliği ve geleceğe bıraktığı bir mirastır. 8. yüzyılda yaşamış olsa da, düşünceleri zamansızdır. Halkına verdiği öğütler, bugün de yol gösterici olmaya devam ediyor.
Orhun Yazıtları önünde durduğumuzda, yalnızca taşlara oyulmuş satırları değil, Türk milletinin bin yılları aşan iradesini, bilgelik ve bağımsızlık tutkusunu görürüz. Bu yüzden Bilge Kağan'ın adı, hem tarih sayfalarında hem de kalplerimizde yaşamaya devam etmektedir.
Yaşam kategorisindeki diğer yazılar da ilginizi çekebilir
Göz atmak için tıklayın
Tarih kategorisindeki diğer yazılar da ilginizi çekebilir
Göz atmak için tıklayın
Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve çevrenizle paylaşmayı unutmayın.
Beğen ve Yorum Yap
Bu Yazının Yorumları
Şu yazılar da ilginizi çekebilir
Neslihan- 2 ay önce
Kadir TEPE- 2 ay önce
Neslihan- 3 ay önce