Okuryazar / Yazılar / Çağdaş İslam Mezhepleri Makale Değerlendirme yazısını görüntülemektesiniz.

Bu bölümde yer alan yazılar Okuryazar üyelerinin; profillerinde, çeşitli kategorilerde yazdıkları bireysel yazıları, deneme, şiir, öykü, makale, bilimsel araştırma vb. tarzda yazdıkları yazılar ile oluşturulmaktadır.

1 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Çağdaş İslam Mezhepleri Makale Değerlendirme

Çağdaş İslam Mezhepleri Makale Değerlendirme

Bu yazımızda Hüseyin Gümüşoğlu'nun Ehli-i Sünnet, Şia ve Vehhabilik Arasındaki İnanç Farklılıklarının Sosyal Barış Açısından Değerlendirilmesi makalesini değerlendirerek konuyu özümsemeye ve değerlendirmeye çalışacağız. Makalede Ehli Sünnet, Şia, Vehhabilik ekolleri tarihsel ve güncel süreçte anlatılarak detaylandırılmış farkları açıklanarak konuların daha iyi anlaşılması sağlanmıştır. Makale; Özet başlığı altında 3 mezhepte nerelere değinileceğini söylemiş, temel bilgi eksiklikleri olanları bilgilendirmiştir. Giriş kısmında mezheplerin oluşma sürecinden başlanmıştır. Resulullah döneminde insanların tek yolu benimsediği belirtilmiştir. Kargaşanın çıkmasına gerek kalmadığından sahabelerin sorularını direkt olarak ilk ağızdan yani Hz. Peygamber’e sormaları o dönemde mezhebe, ayrılığa gerek olmadığının kanıtı olmuştur. Ne zamanki Resulullah vefat etmiş halifelik sorunu ortaya çıkmış o zaman Müslümanlar kendi aralarında ayrılmaya, farklılaşamaya başlamıştır. Bunu makalenin Hz. Osman’a geçişinde de görmekteyiz. Hz. Osman döneminde refah seviyesinin artması Müslümanları düşündürmüş, Halife Hz. Osman’a karşı çıkmalar başlamıştır ve Hz. Osman’ın şehit edilmesi ile sonuçlanmıştır. Bu olayla fitnenin başlaması, büyük günah işleyenin dindeki yeri, isyan cezaları ön plana çıkarak müminler arasındaki fikir ayrılıkları meydana gelmiştir. Makalede bu olaylar detaya inilerek açıklanmıştır. Yezid’in Hz. Hüseyin’i öldürtmesi sosyal barışın yıkılmasına ve mezheplerin yorumlarını daha keskin açıklamasına sebep olmuştur. Nitekim bu olay Kerbela olayıdır. Ve Haricilik hareketi olarak ortaya çıkan Vehhabilik de makalenin diğer ve çok önemli konusudur. Makalede bu 3 ekolden detaylı bahsetmekle birlikte sosyal barışa ve insan ilişkilerine tesirine yer verilmiştir. İlk olarak Ehl-i Sünnet kavramı açıklanmış, konunun daha iyi anlaşılması amaç edinilmiştir. "Ehlü’s-sünne sünnetin sâhibi, sünnete mensup ve sünneti temsil eden" manalarına gelmektedir. Kurtuluş için Resulullah’ın (s.a.v.) ve Ashâb-ı Kiramın yolunun takip edilmesi gerektiğine inanan Müslüman çoğunluğu olarak ifade edilmektedir. Ehl-i Sünnet imamiyete itikadi bir problem olarak değil ameli olarak bakmıştır. Bu sebeple de halifenin bazı günahları işlemesinde sakınca görmemişlerdir. Ehli sünnetin diğer düşüncelerden en önemli farkı belki de toplumsal faydayı sağlamayı ön plana almış olmasıdır. Yine bir diğer fark işlenen büyük günahın kişiyi imansız bırakmayacağıdır. İmam Azam Ehl-i Kıbleye düşman olmayı onları tekfir etmeyi doğru bulmamıştır. Bu farkı da sebep sonuç ilişkisi kurarak açıklamıştır. Tekfir edilen bir insanın can ve mal güvenliğinin tehlikeye girmesi, insan ilişkilerinin olumsuza kayacak olması daha yumuşak bakılmasana sebep olmuştur. Makale 2.kısım olarak Şia ile devam etmiştir. Hz. Ali taraftarlarına "Şîatu-Ali" Ali’nin taraftarı demektir. Şia’nın ortaya çıkışı Hz. Ali’nin döneminde ve sonrasında yaşananlardan kaynaklanmaktadır. Şiiler Hz. Ali ve soyunun haksızlığa uğradıklarını mağdur olduklarını nas ve delilleri öne sürerek savunmuşlardır. Olaylar sonucunda meydana gelen Kerbela vakasında Hz. Hüseyin başta olmak üzere birçok insanın şehit edilmesi Emevîlere karşı düşmanlığa itmiş ve bu mezhebin ana hatlarının oluşmasını sağlamıştır. Bu mağduriyet Ali’yi çok sevme ve sayma derecesine gelerek ifrat derecesine getirmiştir. Şia iman ve amel konusunda Mutezile etkisinde kalmıştır. Şia’nın en temel fikri imamiyet akait esası olarak ele alınmış, imama imanın önemi temel gerçeklik olarak savunulmuştur. Hz. Muhammed’den (s.a.v.) sonra imamet Hz. Ali ve onun soyundan gelen on iki imama aittir. Şia’nın imamet konusu yazarın Ehl-i Sünnet bakışıyla yapmış olduğu yorumla sonlandırılmıştır. ’’Hz. Ali’nin hayatı boyunca hilafet etrafında gelişen olayların merkezinde bulunmasına rağmen imâmetin kendine ve soyuna nass ile tahsis edildiğine dair bir beyanı görülmemiştir. Ayrıca vefat ederken de kendisine Hz. Hasan’a bîat konusu sorulduğunda yanındaki Müslümanları muhayyer bıraktığı rivayet edilmiştir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in de imâmetin nasla kendi soylarına ait olduğuna dair bir ifadeleri olmamıştır. Hatta Hz. Hasan kendi isteğiyle hilâfeti Hz. Muâviye’ye devretmiştir. Eğer bir nas olsaydı Hz. Hasan nassa aykırı hareket etmezdi.’’ Şia- İktidar İlişkisinde Şia’nın tarihçesinden bahsedilmiştir. Makalede 3. bölümde Vehhabilik konusu ele alınmıştır. Vehhabilik Arabistan’da Abdülvehhab’ın öncü olmasıyla ortaya çıkmıştır. "Müslümanların İslam’dan uzaklaşıp bidatlere sarıldıklarını" iddia ederek Kur’an ve Sünnet’e dönülmesi gerektiğini söylemişlerdir. İnandıkları bu yol onları şiddete sürüklemiş, ifrat tefrite düşürmüştür. Vehhabileri şiddetle eşleştirme durumun temel sebebi Ehl-i Sünnetin şirk görmediği bir günahtan dolayı Müslümanlar’ı şirk ve küfre nispet ederek öldürülmesinin caiz olduğu düşüncesine sahip olmalarındandır. Bu şiddet ve dışlayıcı tavır Müslümanların birliklerini bozmuştur. Bu sert atmosfer yeni selefiler-moderniteler şeklinde bir toplum da ortaya çıkarmıştır. Ve bu toplum da günümüze kadar intikal eden ilmi mirası yok saymıştır. Makalede karşılaştırma yapılarak iki kitlenin arasındaki bağlantı daha sahih ve kolay kurulmuştr. Örneğin; "Vehhâbîler, "İslam’ın ilk dönemindeki sadeliğe döneceğiz" iddiası ile İslam kültür mirasını reddetmişlerdir. Modernistler ise "Müslümanların geri kalmışlığına çare bulacağız" diyerek İslâmî değerlere uymayan, daha çok "Batı ikliminde yeşerip büyüyen bitkilerin, şartları batıdan farklı olan İslam coğrafyasında yetiştirilmesi" gibi bir düşünceye kendilerini kaptırmışlardır." Vehhabilerin bu inanışları Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu ev başta olmak üzere, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fatıma ve Hz. Hatice’nin (r.a.) evleri, Hz. Hatice’nin Cennetü’l-Muallâ’da bulunan türbesini ve diğer zatların kabirlerini yıkıp yerle bir etmelerine sebep olmuştur. Genel anlamda Vehhabiler iman için tasdik ve dil ile ifadeyi yeterli görmeyip amelin de şart olduğuna inanmışlardır. Evliya kabirlerini ziyaret etmenin küfür olduğunu söylemişlerdir. Tasavvuf ve tarikatları bidat olarak görmüşlerdir.

Değerlendirme

Makale genel anlamıyla basit bir dil kullanılarak yazılmıştır. Bu üç mezhep hakkında az çok bilgisi olan birisinin bu makaleyi anlaması yorumlaması oldukça kolaydır. Yazar zaman zaman taraflı dil kullanmış, konudan biraz uzaklaşma yaşamıştır. ‘’Müslümanları küfür ve şirke nispet ederek onların öldürülmesine kadar varan acımasız bir mücadeleye girişmişlerdir.’’ cümlesi örnek olarak verilebilir. Konular her anlamıyla ele alınarak açıklanmış, karşılaştırma yapılmış insanların üzerindeki etkisi vurgulanmıştır. Makalenin sonundaki -meli -malı ifadesi akademik dilden uzaklaşmakla birlikte okuyucuya ben ne yapacağım sorusunu sordurmuş ve cevapladırmıştır.

Sonuç

Makalede Ehl-i Sünnet, Şiilik ve Vehhabilikten bahsedilmiş, sosyal topluma etkilerine yer verilmiştir. Bu makale sayesinde Vehhabiliği daha yakından öğrendiğimi söylemeliyim.
Beğen, Paylaş ve Yorum Yap
Diğer sosyal mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)
...

Bu Yazının Yorumları

Son Eklenenler
Son Yorumlar

Emircan ERDAL- 7 saat önce

Güzel bir ikileme değinmişsiniz kaleminize sağlık. Çürümek

Emre Bağce- 1 gün önce

Teşekkür ederim Murat Bey, var olun:-) Kapitalizm ve İdeolojilerin Ada...

Murat şenocak- 6 gün önce

Son böl0m yazının özeti olmuş hocam. Elinize emeğin... Kapitalizm ve İdeolojilerin Ada...
Daha Fazlasını Gör