Okuryazar / Dergi / Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Kitap Özeti, İnceleme ve Analiz yazısını görüntülemektesiniz.
2 kişi bu yazıyı beğendi
Beğen
Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Kitap Özeti, İnceleme ve Analiz

Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Kitap Özeti, İnceleme ve Analiz

Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 1932'de yayımlanan ve Cumhuriyet dönemi romanları içinde özel bir yere sahip eseridir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında kolunu kaybetmiş bir subay olan Ahmet Celâl'in, emir eri Mehmet Ali'nin Porsuk Çayı çevresindeki köyüne sığınmasıyla başlayan roman, o dönemin toplumsal gerçeklerine yeni bir gözle bakmak isteyen herkes için çarpıcı ayrıntılar sunar. Yakup Kadri'nin uzun yıllar süren gözlemlerinden süzülmüş olan eser, bir mekânı anlatırken köy ile kent arasında giderek açılan duygusal mesafeyi de yakın plan gösterir. Kitap, o yılların Anadolu köylerini idealleştirmeden, süslemeye başvurmadan, olduğu gibi yansıttığı için Türk edebiyatında hâlâ tartışılır ve okunur durumdadır.

Romanın türü realist bir çizgiye yaklaşır. Dilindeki incelik, günlük hayatın ağır temposunu ve savaşın sarsıcı belirsizliğini güçlü bir atmosfer ile hissettirir. Yakup Kadri, köyü bir zaman mekân olmanın yanı sıra Ahmet Celâl'in ruh hâlini işleyen bir ayna gibi inşa eder. Eserdeki bakış açısı, millî kimlik, toplumsal aidiyet ve bireyin kendi çevresine yabancılaşması gibi konulara farklı bir kapı aralar. Bu nedenle Yaban, Türk romancılığında hâlâ kendine özgü bir alanı muhafaza eder.


Yaban Romanının Konusu ve Kısa Özeti (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

Roman, savaşın ardından kolunu kaybeden Ahmet Celâl'in, emir eri Mehmet Ali'nin köyüne yerleşmesiyle başlar. İstanbul'da yaşadığı yıllar boyunca şehirli bir hayat sürmüş olan Ahmet Celâl, bu küçük Orta Anadolu köyünde kendini büsbütün yalnız hisseder. Köylülerin ona karşı mesafeli davranması, hem fiziksel hem de ruhsal açıdan onu zorlar. Ahmet Celâl, savaşın yıktığı bir ülkenin en ücra noktasında, insanlarla bağ kurmaya çalışsa da çoğu zaman anlaşılmadığını hisseder.

Köyde geçirdiği ilk günlerden itibaren halkın endişeli tavırlarını gözlemler. Dışarıdan gelen haberler karışıktır. Millî Mücadele'den söz edildiğinde köylünün çoğu kuşku içinde kalır. Ahmet Celâl'in düşünceleri bu noktada belirgin biçimde diğerlerinden ayrılır. Ülkesinin geleceği için umut besler, fakat çevresindeki insanların sessiz iyimserliğine ya da karamsarlığına tam anlamıyla ortak olamaz. Yakup Kadri, bu gerilimi her fırsatta ince ayrıntılarla göstermeyi başarır.

Roman ilerledikçe Ahmet Celâl'in yalnızlık duygusu derinleşir. Bir yandan köylülerle bağ kurmaya çalışır, bir yandan da onların dünyasına girmekte zorlanır. Mehmet Ali'nin eşi Emine'ye karşı duyduğu ilgi, bu yabancılık ortamında kısa bir umut ışığı gibi görünür. Ancak savaşın şiddeti arttıkça köyün üzerindeki baskı büyür. Ahmet Celâl'in iç sıkıntısı, ülkenin genel durumuyla paralel bir çizgi izler. Son kısımda köyü saran korku, insanları dağılır hâle getirir. Kahramanın umudu ve hayal kırıklıkları iç içe geçer. Eser, okuyanın zihninde derin bir sessizlik bırakarak biter.


Yaban'da Köy ve Kent Ayrımının Derinleşen Görünümü

Yaban, köy ile kent arasında giderek genişleyen mesafeyi bir hayat tarzı farkı kadar  bir zihniyet ayrımı olarak işler. Ahmet Celâl'in köye adım attığı ilk andan itibaren yaşadığı şaşkınlık, okuru da bu dünyanın içine çeker. İstanbul'un düzenli ve adım adım ilerleyen yaşamından sonra köyde karşılaştığı düzensizlik, iletişim güçlükleri ve kayıtsızlık, onun gözünde büsbütün farklı bir evren gibidir. Köylülerin güncel meseleleri ele alış biçimi, onların savaşla ve ülkenin geleceğiyle kurduğu mesafe, Ahmet Celâl'in dünyasında yadırgatıcı bir etki yaratır. Bu durum, romanda sürekli hissedilen gerilimin temel kaynağı olur.

Köylülerin davranışları çoğu zaman dışa kapalı bir toplum yapısının izlerini taşır. Ahmet Celâl konuşmaya çalıştıkça karşısında kısa cevaplar, çekingen tavırlar veya şüpheli bakışlar bulur. Bu ortamda kendini kabul ettirmek için çabalar, fakat aradaki boşluk her geçen gün genişler. "Kentli aydın" kimliğiyle köye gelen bu karakter, köy hayatının sert gerçeklerine alışmakta güçlük çeker. Özellikle haberlerin yavaş ulaşması, geçim sıkıntısının günlük hayatı belirlemesi ve insanların savaş hakkındaki düşüncelerinin birbirine karışması, Ahmet Celâl'in şehirde edindiği birikimi burada çoğu zaman karşılıksız bırakır.

Bu karşıtlık sosyal bir ayrım olduğu kadar romanda ruhsal bir sarsıntının da işaretidir. Ahmet Celâl, köylülerle konuşmaya çalıştıkça kendi yalnızlığını fark eder. Büyük ideallerle hareket eden bir insanın, bu ideallerin paylaşılamadığı bir ortamda nasıl savunmasız kaldığını romanda sık sık görürüz. Köy, onun için bir sığınak olduğu kadar bir sınav hâline gelir. Kentten kopmuş bir aydının savaş döneminde hangi duygularla baş etmeye çalıştığını gösteren bu tablo, romanın en etkileyici yönlerinden biridir.


Savaşın Gölgesinde İnsanlık: Yoksulluk, Korku ve Umut Arayışı

Savaşın etkisi romanda uzak bir haberden ziyade her gün hissedilen bir baskı olarak yer alır. Köylüler, yaklaşan tehlike karşısında ne yapacağını bilemeyen bir halde yaşar. Geçim derdi, belirsizlik ve korku, günlük hayatın temposunu belirler. Tarlaların verimsizleşmesi, temel ihtiyaçların kıtlaşması ve köyün içine kapanması, insanların ruh hâlini daha da ağırlaştırır. Bu ortamda Ahmet Celâl'in yaşadığı şaşkınlık, sadece köye yabancılığından kaynaklanmaz; savaşın yarattığı baskı da onu düşündürür.

Köylülerin savaşla ilgili düşünceleri karmaşıktır. Bazıları uzak şehirlerde olup bitenlere karşı ilgisiz kalır, bazıları ise ne olacağını kestiremediği için derin bir kaygı taşır. Ahmet Celâl, ülkenin geleceği için umutlu bir bakış açısıyla konuşmaya çalıştığında çoğu zaman karşılık bulamaz. İnsanların korku nedeniyle içine kapandığını anladıkça onun da iç sesi giderek hüzne bürünür. Bu durum, romandaki atmosferi daha da yoğun bir hâle getirir.

Savaşın köyde bıraktığı en belirgin etki, insanların geleceğe dair konuşmak istememesidir. Umut kırıntıları olsa bile bunlar güncel sıkıntıların arasında kaybolur. Ahmet Celâl, bazı anlarda köylülerle yakınlaşabileceğini düşünür, fakat kısa sürede bu yakınlık kaybolur. Köyün içindeki sessizlik, yaklaşan tehlikenin gölgesini taşır. Romanın ilerleyen bölümlerinde bu baskı öyle bir noktaya gelir ki, köyün huzursuzluğu giderek dayanılmaz hâle dönüşür. Savaşın sadece cephede değil, en ücra köşelerde bile nasıl bir ağırlık oluşturduğunu bu şekilde hissederiz.


Romanın Karakter Yapısı ve Unutulmaz Çatışmalar

Romanın taşıyıcı gücü, Ahmet Celâl'in etrafında şekillenen güçlü karakter yapılarıdır. Her biri kendi sessiz dünyasında yaşayan bu insanlar, Ahmet Celâl'in duygu hâllerini daha görünür kılar. Ana karakter olan Ahmet Celâl, romanın başından sonuna kadar arayış içinde bir insan olarak karşımıza çıkar. Geçmişteki alışkanlıkları, hayat görüşü ve savaşın bıraktığı izler, onu hem güçlü hem de kırılgan bir kişiye dönüştürür. Köyde karşılaştığı her olay, onun iç değerlendirmelerini daha yoğun bir noktaya taşır.

Mehmet Ali, köyün dengeli yapısını temsil eder. Sessizliği, çalışkanlığı ve ağırbaşlı duruşu, Ahmet Celâl'in gözünde saygı uyandıran bir özellik hâline gelir. Bununla birlikte, Mehmet Ali'nin düşüncelerinin sınırlı oluşu, Ahmet Celâl'in beklentileriyle tam olarak örtüşmez. Bu durum karakterler arasında görünmez bir mesafe yaratır. Köyün kadınları ise romanın duygusal atmosferini farklı bir açıdan yansıtır. Emine, özellikle Ahmet Celâl'in dikkati ve duygusal karmaşası içinde önemli bir yer tutar. Onunla kurmak istediği bağ, hem savaşın gölgesinde hem de köyün ağır şartlarında zorluklarla doludur.

Köylünün genel tavrı, kişilerden bağımsız bir topluluk ruhunu gösterir. Kimi zaman sessiz kabullenişle, kimi zaman tedirgin bir bekleyişle davranırlar. Bu topluluk yapısı, Ahmet Celâl'in iç çelişkilerini daha da belirginleştirir. Roman boyunca süregelen "aidiyet" duygusu, bu çatışmaların merkezinde yer alır. Ahmet Celâl bir yandan bu insanları anlamaya çalışır, diğer yandan bu çabasının karşılıksız kalması onu umutsuzluğa iter. Bu nedenle Yaban, birey ile toplum arasındaki görünmez duvarların en başarılı örneklerinden biridir.


Yakup Kadri'nin Türk Edebiyatındaki Yeri ve Yaban'ın Tarihsel Konumu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet döneminin toplum meselelerine yönelen en önemli romancılarından biridir. Edebiyat hayatına Servet-i Fünûn döneminde başlamış, daha sonra Milli Edebiyat hareketiyle uyumlu bir çizgiye yönelmiş ve romanlarında toplumsal değişimi merkeze almıştır. Yaban, onun bu birikiminin en çarpıcı örneklerinden biri kabul edilir. Millî Mücadele'ye içeriden bakan ama romantik bir coşkudan uzak duran bu roman, dönemin Anadolu gerçeğini tüm yalınlığıyla sunar.

Roman yayımlandığında geniş tartışmaların da odak noktası olmuştur. Köylü–aydın geriliminin bu denli açık şekilde işlenmesi bazı çevrelerde tepki çekmiş, bazı eleştirmenlerse romanın cesur bir yüzleşme sunduğunu savunmuştur. Yakup Kadri'nin Anadolu insanını ne idealize etmesi ne de küçümsemesi, onu gerçekçi bir gözlemci konumuna yerleştirir. Bu nedenle Yaban, dönem romanları arasında farklı bir işleve sahiptir. Eserde verilen fikirler, özellikle Cumhuriyet'in erken yıllarında devlet–toplum ilişkisinin tartışılmasına da katkı sağlamıştır.

Bugün geriye dönüp bakıldığında Yaban, Türk edebiyatının tarihsel bir belgesi ve insanın kendi toplumu içindeki konumunu sorgulamasına imkân tanıyan bir roman olarak görülür. Yakup Kadri, bir aydının iç bunalımını toplumun içinden anlatırken, dönemin ruhunu da kayda geçirmiş olur. Bu nedenle roman, hem edebî hem tarihsel değeriyle yerini korur.


Mekânın Dili: Orta Anadolu Köyünde Sıkışmış Bir Hayat

Romanda mekân, karakterlerin psikolojik durumlarını belirleyen önemli unsurlardan biridir. Orta Anadolu'nun kıraç toprakları, düzensiz yerleşimi ve dar sokakları Ahmet Celâl'in içine düştüğü duygusal sıkışmayı yansıtır. Köy, bir coğrafyadan öte bireyin kendini sınırlanmış hissettiği bir çevre olarak karşımıza çıkar. Geniş bozkırların sessizliği, savaşın getirdiği karamsarlığı daha görünür hâle getirir.

Yakup Kadri, doğa tasvirlerinde ölçülü bir dil kullanır. Tarlalarda saatlerce süren işlerin ağırlığı, yağmurun azlığı, kuraklıkla geçen günler, insanın dış dünyayla olan ilişkisini belirler. Köyde yaşanan yoksunluk hissi, mekânın anlatılış biçiminde de yer bulur. Yer yer kararan gökyüzü veya uzaktan gelen toz bulutları, yaklaşan tehlikeyi haber veren işaretler gibidir. Köyün dışa kapalı yapısı, Ahmet Celâl'in iç dünyasındaki yalnızlıkla öyle güçlü bir uyum içindedir ki mekân, karakterin ruh hâlinin ayrılmaz bir parçası olur.

Köyün zaman algısı da romanda dikkat çeker. Şehirdeki hızlı hayatın aksine burada zaman ağır ilerler. Bu ağır ritim, Ahmet Celâl'in köye uyum sağlamakta yaşadığı zorluğu artırır. Günler birbirine benzer; yenilik hissi yoktur. Bu atmosfer, onun iç hesaplaşmalarını daha da yoğunlaştırır. Böylece mekân, romanın ruhunu oluşturan temel yapı taşlarından biri hâline gelir.


Temalar: Yabancılık, Arayış, Sorgulama

Yabanın merkezindeki en güçlü tema, Ahmet Celâl'in yabancılık hissidir. Hem köye hem de kendi geçmişine yabancılaşan bu karakter, roman boyunca kimliğini yeniden kurmaya çalışır. Toplumdan uzak düşmüş bir aydının, büyük bir savaşın eşiğinde kendi doğrularını sorgulaması bu temanın temelini oluşturur. Köyde karşılaştığı tavırların soğukluğu, Ahmet Celâl'in duygusal dünyasında derin bir kırgınlık yaratır.

Arayış teması da romanın önemli bir noktasını oluşturur. Ahmet Celâl, köye yerleşirken bir anlamda huzur arar. Şehirde yarım kalan hayaller, savaşın hayatında açtığı boşluk, onu yeni bir başlangıca yöneltir. Fakat köyde bulduğu hayat, umduğu gibi çıkmaz. Bu durum karakteri daha derin bir sorgulamaya iter. Neyi niçin savunduğunu, hangi değerlerin arkasında olduğunu zamanla daha dikkatli düşünür. Romanda bu iç hesaplaşma sık sık karşımıza çıkar ve eserin düşünsel ağırlığını destekler.

Sorgulama sadece Ahmet Celâl'in iç dünyasında cereyan etmez. Köylülerin davranışları da ülkedeki değişime karşı bir çeşit bakıştır. Yakup Kadri, insanların dünyayı nasıl algıladığını, hangi korkularla hareket ettiğini ince bir ölçüyle işler. Bu nedenle roman, kişisel bir hikâye anlatmakla kalmaz; toplumun kendi içinde nasıl şekillendiğini de gösterir. Bu yönüyle Yaban, temaları sağlam bir bütünlükle bir araya getirir.


Yakup Kadri'nin Dil Kullanımı ve Anlatım Teknikleri

Yakup Kadri'nin dili, romanın ruhunu taşıyan en önemli unsurlardan biridir. Cümle yapıları genellikle sade ve durudur. Okur, Ahmet Celâl'in iç sesini duyarken aynı zamanda köyün ağır temposunu hisseder. Anlatımda ölçülü bir duygu yoğunluğu bulunur. Yazar, dramatik sahnelerde bile aşırılığa kaçmaz; olayları gerçekçi ve duyarlı bir biçimle aktarır.

Romanda kullanılan bakış açısı, olayların Ahmet Celâl'in gözünden süzülmesini sağlar. Bu perspektif, okurun köyü ve insanları onun yorumları aracılığıyla tanımasına imkân verir. Bu yöntem, romanın atmosferini belirleyen önemli bir etkidir. Ahmet Celâl'in düşünceleri, duyguları ve yaşadığı gerilim, anlatımın merkezindedir. Bu sayede roman, okuru karakterin iç dünyasına yakınlaştırır.

Yakup Kadri'nin sözcük seçimleri de dikkat çekicidir. Doğayı, köyü ve insanların günlük hayatını sade bir dille anlatırken bile güçlü bir duygu aktarımında bulunur. Gereksiz süslemelerden kaçınır; anlatımın gücünü cümlelerin berraklığında bulur. Bu tutum, romanın gerçekçi havasını koruyan temel özelliklerden biridir.


Yaban Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme

Yaban, yayımlandığı günden bu yana Türk edebiyatında güçlü bir tartışma alanı oluşturmuştur. Romanın en belirgin gücü, Anadolu köyünü idealize etmeden, süslemeye başvurmadan aktarmasıdır. Yakup Kadri, Ahmet Celâl'in yaşadıklarını gerçekçi bir düzlemde sunarken duygusal bir samimiyet kurmayı başarır. Bu açıdan roman, derin bir insan portresi ortaya çıkarır. Ahmet Celâl'in yalnızlığı, köylülerin suskunluğu ve savaşın yarattığı ağırlık, birbirini tamamlayan bir yapı oluşturur.

Romanın güçlü yönlerinden biri de dönemin toplumsal yapısını derinlemesine gözlemlemesidir. Köylülerin tedirginliği, savaş karşısındaki kayıtsızlığı veya korkusu, toplumsal psikolojiyi sezdiren önemli ayrıntılar sunar. Ahmet Celâl'in iç dünyasıyla bu dış çevre arasındaki fark, romanın gerilimini sürekli canlı tutar. Yazar, birey ile toplum arasındaki bağların hangi noktalarda kopabildiğini ustalıkla gösterir. Bu bakımdan Yaban, Türk romanında aydın–halk meselesini en etkili işleyen eserlerden biri sayılır.

Eleştirilen yönlerinin temelinde ise romandaki bakış açısının zaman zaman tek yönlü olması yer alır. Olayların büyük bölümü Ahmet Celâl'in gözünden aktarıldığı için köylü karakterlerin düşünceleri çoğu zaman sınırlı biçimde görünür. Bu durum, romanın bilinçli bir tercihi olsa da bazı okuyucular tarafından eksiklik olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, romanın gücü tam da bu sınırlılıkta gizlidir. Çünkü Yaban, bir toplumu değil, bir aydının o toplum karşısındaki sarsıntısını anlatır. Bu bakış açısı daha geniş bir tartışma alanı doğurmuştur ve romanı hâlâ güncel kılan etkenlerden biri de budur.


Yaban Temel Bilgiler

Kitap adı: Yaban

Türü: Roman

Konusu: Bir subayın Anadolu'da geçirdiği zorlu günler ve köylülerle kuramadığı ortak yaşam çabası

Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Orijinal adı: Yaban

Orijinal dil: Türkçe

Türkçesi: Türkçe yayımlanmıştır

İlk yayımlanma yılı: 1932

Sayfa sayısı: 198 (Baskıya göre değişmekle birlikte genellikle 180–200 sayfa aralığındadır)


Yaban Bölüm sayısı ve başlıkları

Roman tek akış hâlinde ilerler; numaralı bölümlere ayrılmamış yapıdadır.


Sık Sorulan Sorular (Yaban – SSS)

Yaban hakkında sık sorulan sorular ve cevapları.


1. Yaban hangi dönemi anlatır?

Roman, Millî Mücadele yıllarında geçer ve köy hayatını bu dönemin şartlarıyla birlikte sunar.


2. Yaban'ın başkahramanı kimdir?

Ahmet Celâl adlı bir subaydır; savaşta kolunu kaybetmiştir.


3. Ahmet Celâl neden köye gider?

Savaştan sonra emir eri Mehmet Ali'nin köyüne sığınır.


4. Romanda köylülerin tavrı nasıldır?

Genellikle mesafeli, çekingen ve temkinlidir.


5. Yaban gerçek bir hikâyeye mi dayanır?

Yakup Kadri'nin Anadolu gözlemlerinden beslenmiş olsa da kurgusal bir eserdir.


6. Yaban'ın ana teması nedir?

Aydın ile köylü arasındaki uzaklık ve savaşın yarattığı toplumsal sarsıntı.


7. Romanda aşk unsuru var mıdır?

Ahmet Celâl'in Emine'ye karşı ilgisi vardır, fakat bu duygu karşılık bulmaz.


8. Yaban niçin tartışmalı bir romandır?

Köy–şehir ayrımını keskin biçimde işlemesi bazı çevrelerde eleştirilmiştir.


9. Roman hangi anlatım tarzıyla yazılmıştır?

Büyük ölçüde Ahmet Celâl'in gözünden, iç ses ağırlıklı bir yapıyla ilerler.


10. Yaban hangi edebî akıma yakın kabul edilir?

Gerçekçi roman anlayışına yakın bir çizgiye sahiptir.


11. Yaban'da savaşın rolü nedir?

Doğrudan değil, insanlar üzerindeki etkileriyle ortaya çıkar.


12. Emine nasıl bir karakterdir?

Sessiz, çekingen ve köy yaşamının zorluklarını taşıyan bir kadındır.


13. Köydeki yaşam nasıl aktarılmıştır?

Zor, ağır ve savaşın gölgesinde şekillenen bir düzen olarak görülür.


14. Romanın mesajı nedir?

Toplumsal bağların savaş karşısında nasıl değiştiğini gösterir.


15. Yaban okulda okutulan bir kitap mıdır?

Evet, çoğu zaman lise düzeyinde okutulan önemli romanlardan biridir.


16. Yaban'ın dili nasıldır?

Sade, duru ve duygusal yoğunluğu destekleyen bir yapıdadır.


17. Neden Yaban adı verilmiştir?

Ahmet Celâl'in köylüler tarafından dışlanması ve kendini uzak hissetmesi bu başlığı açıklar.


18. Roman neden hâlâ önemlidir?

Köy–kent meselesini tüm açıklığıyla ele aldığı için güncelliğini korur.


19. Yaban film oldu mu?

Eser çeşitli televizyon uyarlamalarına konu olmuştur.


20. Yaban hangi yayınevlerinden basılır?

Farklı yayınevlerinden yıllar içinde birçok baskısı yapılmıştır.


Yazar ve Eser Üzerine Kısa Bilgi

Yaban, Türk romanında köy hayatını merkeze alırken bir aydının iç bunalımını da güçlü biçimde işler. Roman, Anadolu gerçekliğini doğrudan bir gözlemle sunması nedeniyle Cumhuriyet döneminin önemli yapıtları arasında yer alır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889–1974) ise Türk edebiyatının romancı kimliğiyle öne çıkan düşünce adamlarındandır. Toplum meselelerine duyarlı üslubu, gözlem gücü ve tarihsel değişimi romanlarına taşımasıyla kalıcı bir yer edinmiştir.


Yaban Baskı Bilgileri

1. 1932 – İlk baskı, Cumhuriyet döneminin yeni kültürel ikliminde yayımlanmıştır.

2. 1940'lı yıllar – Yenilenmiş baskılar, romanın okul programlarında yer almaya başlamasıyla daha geniş okur kitlesine ulaşmıştır.

3. 1960–1970 baskıları, modern kapak tasarımlarıyla dönemin okuma alışkanlıklarına uygun hâle getirilmiştir.

4. 2000'li yıllar baskıları, sadeleştirilmiş veya açıklamalı notlarla yayımlanmıştır.

5. Güncel baskılar, birçok yayınevi tarafından düzenli olarak yenilenir.


ok-isareti4-300.png Diğer Kitap Özetleri - İncelemeleri de ilginizi çekebilir
      Göz atmak için tıklayın


Bu sayfayı beğendiyseniz, lütfen yorum yapmayı ve çevrenizle paylaşmayı unutmayın.

Beğen ve Yorum Yap
Sosyal Mecralarda da paylaşmayı sakın unutma :)

Bu Yazının Yorumları

Son Yorumlar

Okuryazar- 1 hafta önce

Teşekkür ederiz 🌸🙏Mustafa Kemal Atatürk Kimdir? T...

Okuryazar- 1 hafta önce

Teşekkür ederiz 🌸🙏Mustafa Kemal Atatürk Kimdir? T...

Murat şenocak- 1 hafta önce

Emeğiniz için teşekkür ederim. Yorucu bir hayatın...Mustafa Kemal Atatürk Kimdir? T...
Daha Fazlasını Gör